May 2024 | Urban
english below
Bir Mardin Bienali
deneyimi
words Onur Baştürk
Mardin’e daha önce çok gittim, ama Bienal zamanı eski şehri ilk kez deneyimledim. Bekletmeden söylemeli: Bienalin iki emekçisi Döne Otyam ve Hakan Irmak gerçekten müthiş bir iş yapıyorlar. Tamamen kendi olanakları ve ilişki ağlarıyla bir bienali 6’ıncı edisyonuna kadar getirip büyütmek, geliştirmek kolay bir iş değil. Neredeyse Venedik Bienali’nden hemen sonra gördüğüm Mardin Bienali deneyiminden en çok aklımda kalanlar ise şunlar oldu:
1. Yokuşlu yollarda, merdivenlerde bir aşağı bir yukarı çıkarak, bazen kaybolup bazen de nefes nefese kalarak Bienal mekanları arasında turlamak eğlenceliydi. Her ne kadar “Neden bir yönlendirme tabelası yok?” diye söylensem de bu kendine özgü labirent deneyimini de başka bir şehirde yaşamak imkansızdır.
2. Bazı Bienal mekanlarında şu ikilemi yaşadım: Beni etkileyen sanat eseri miydi yoksa mekanın kendisi mi? İtiraf ediyorum; çoğu zaman, mesela Develi Han’da, mekanın ruhu, dokusu daha çok ön plana çıkıyordu. Bazen de tam tersi oldu: Başka fuarlarda defalarca gördüğüm bir eseri mekanın kendisi sayesinde daha dikkatle inceledim. Yani Mardin’in tarihi mekanlarının ön plana çıkması kötü bir şey değil. Aksine, burayı farklı kılan şey bu.
3. İstanbul’a döndüğümde, “İyi eserler var mıydı?” sorusuyla çok sık karşılaştım. Venedik Bienali’ne dair bu soruyu sormak mümkün. Ama Mardin Bienali’nde her şey bir bütün. Çünkü bin yıllık, bir kısmı viran halde bir yapının içinde bir dijital video izlemek ya da bir enstalasyon görmek bile yetiyor insana. Daha fazlası da olur elbette. Ama bunu “hemen, şimdi” bekliyor olmak biraz da batının o meşhur doyumsuzluğu ve sabırsızlığından kaynaklanıyor. Keza, Bienal’le ilgisiz, bir mekanın organizasyon hatasından kaynaklı dj olayının da bağlamından özenle kopartılıp bambaşka anlamlar yüklenerek, sosyal medyada çiğnenmek suretiyle bir dedikodu/linç çığına dönüştürülmesi yine batıya özgü şımarıklığa dair tipik bir örnekti.
NEDEN KIRLANGIÇLAR
Bienal sırasında şahane bir yemeğe de katıldım. Bienalin kurumsal sponsorlarından Beylerbeyi İçecek Pazarlama’nın düzenlediği yemek, Mardin’in yeni otellerinden Arura’nın terasındaydı ve teması da “Kırlangıç Saati”ydi. Haliyle, “Neden kırlangıçlar?” diye sordum yemeği organize edenlere… Meğer bahar ayları, özellikle de mayıs, kırlangıçların Mardin’e geldiği dönemmiş. Gökyüzü onların dansıyla şenlenir ve kırlangıçları izlemek herkese keyif verirmiş. Yemeğin temasına uygun olarak lokal sanatçılarla da iş birliği yapılmış. Bawer Doğanay bu temaya uygun şişe tasarımı yapmış, Zahit Mungan ise kırlangıç uçurtmaları…
Unutmadan: Bienalin teması “Daha Uzaklara” idi. Bana kalırsa Bienal yıllar içinde şunu da sağlamış oldu: Batıda yaşayan insanların “çok uzakta olduğunu” düşündüğü bir şehri sanat sayesinde onların algısına daha yakın kıldı.
A Mardin Biennial experience
I have been to Mardin many times, but it was during the Biennial that I experienced the old city for the first time. I have to say this right away: Döne Otyam and Hakan Irmak, the two workers of the Biennial, are doing a really great job. It is not an easy task to bring a biennial to its 6th edition, to grow and develop it entirely with one's own means and networks. What I remember most from my experience of the Mardin Biennial, which I saw almost immediately after the Venice Biennial, are the following:
1. It was fun to walk around the Biennial venues on the hilly streets, up and down the stairs, sometimes getting lost and sometimes out of breath. Although I wondered, "Why isn't there a direction sign?", it was impossible to have this unique labyrinth experience in any other city.
2. I had this dilemma in some of the Biennial venues: Was it the artwork that impressed me or the space itself? I have to admit that most of the time, for example in Develi Han, the spirit and texture of the space was more prominent. Sometimes it was the other way around: I would look more closely at a work I had seen many times in other fairs, thanks to the space itself. In other words, it is not a bad thing that Mardin's historical sites come to the fore. On the contrary, this is what makes it different.
3. When I returned to Istanbul, I was confronted with the question "Were there any good works?" but I think this question is wrong. It is possible to ask this question about the Venice Biennial. But in the Mardin Biennial, everything is a whole. Because it is enough to watch a digital video or see an installation in a thousand-year-old building, some of which is in ruins. Of course, there will be more. But to expect it "right now" is partly due to the West's famous insatiability and impatience.
WHY THE SWALLOWS
Organized by Beylerbeyi Icecek Pazarlama, one of the Biennial's corporate sponsors, the dinner was held on the terrace of Arura, one of Mardin's new hotels, and the theme was "Swallow Time". Naturally, I asked the organizers, "Why swallows?" It turns out that spring, especially May, is the time when swallows come to Mardin. The sky would be alive with their dance and everyone would enjoy watching them. In keeping with the theme of the dinner, local artists were also involved. Bawer Doganay designed bottles in line with the theme, while Zahit Mungan created swallow kites...
Oh, before I forget: The theme of the Biennial was "Farther Away". In my opinion, the Biennial has achieved this over the years: It brought a city that people in the West thought was "too far away" closer to their perception through art.