top of page

602 items found for ""

  • ART

    Şubat 2022 | Art | Amerika Frieze Los Angeles hakkında bilmeniz gerekenler Yazı | Oktay Tutuş 2 019 yılında ilk defa açılan Frieze Los Angeles, henüz çok genç olmasına rağmen dünya çağdaş sanat sahnesindeki etkileyici uluslararası fuarlar arasında yerini aldı dersek yanlış olmaz. 2021'de pandemi sebebiyle o da pek çok başka etkinlikle beraber o yılı pas geçmişti. Şimdi çok daha kuvvetli olarak geri döndü ve bu hafta sonu Los Angeles güneşine bir de sanat tayfı ekleyerek şehri aydınlatıyor. Frieze Los Angeles, Beverly Hilton Hotel'e bitişik olan yeni bir konumda yapılıyor bu yıl. Bu yeni yer, Hammer Museum ile Wallis Annenberg Performans Sanatları Merkezi arasında bir konumda yer alıyor. Frieze Los Angeles, büyük ölçüde çağdaş sanata odaklanıyor ve Los Angeles'ın son derece dinamik kültürünü ve görsel sanatlara küresel katkılarını gösteriyor. Bu nedenle hem sanat çevresi ve koleksiyonerler hem de sanatseverler için önemli bir fuar. Direktörlüğünü ise bu yıl Frieze Los Angeles ile işe başlayan Christine Messineo üstlendi. Daha önce yapılan edisyonunda Paramount Studios'tan kiralanan bir New York setinde sanat eserlerini sergileyerek şaşırtan fuarın bu yıl yeni konumu yeni bir yapıyı da barındırıyor. WHY Architecture kreatif direktörü Kulapat Yantrasast ve peyzaj direktörü Mark Thomann tarafından tasarlanan ısmarlama bir yapı fuarın yeni yuvası olacak. Peyzaj mimarına göre "Beverly Hills'in yemyeşil bahçelerinin mirasına uygun bir tasarım" olacak. Los Angeles ve dünyanın farklı yerlerinden 100'ün üzerindeki galerinin seçkileriyle oluşacak fuar deneyiminin kapsamını genişletmek için şehir genelinde Frieze haftası etkinlikleri yapılacak. Bu yıl fuarın 15 yaş ve daha genç galeriler için oluşturulan Focus LA isimli bölümünün küratörlüğünü Amanda Hunt yapıyor. Şehrin sanat hayatına yön veren 11 galerinin işleri burada görülebilecek. Dorothea Tanning, Beauford Delaney, Donald Judd ve Chris Burden gibi yakın geçmişin sanat tarihinde imzası olan isimlerin işlerini fuarda veya fuara gidemezseniz Frieze Viewing Room'daki Discover bölümünde keşfedebilirsiniz. BMW’NİN KOLEKSİYONU BMW'nin uzun yıllardır sanatçılarla yaptığı iş birliklerinin meyvesi otomobillerden oluşan bir koleksiyonu olduğunu biliyor muydunuz? Bilmiyorsanız bu koleksiyonu yeni eklenen Jeff Koons yapımı M850i xDrive Gran Coupe ile keşfetmeye başlayabilirsiniz. Koons'un üretimlerine yakın çizgide ve sanatın en pop halini sunan bu otomobillerden dilerseniz satın almanız da mümkün. Koons ve BMW, bu araçların 99 adetle limitli üretimi için anlaşmış.

  • ART

    December 2023 | Art & Culture ENNE & YUZU’S ART BASEL MIAMI EVENT Artificial intelligence-made artworks shown at the event organized by ENNE and Yuzu Magazine within the scope of Art Basel Miami week: AHMET RUSTEM EKİCİ & HAKAN SORAR Altered Surfaces AI Generated Video 3:00 Ahmet Rüstem and Hakan Sorar narrate a story in which patterns interweave to create a stable and unchanging surface, much like ceramics. Their project, named "Altered Surfaces," showcases a process that blends over 300 ceramic patterns, depicting a journey between memories and moments. By rendering ceramics, which are among the challenging elements of architecture, into a fluid state, they establish connections between symbols and memories. HAMZA KIRBAS 1- The Garden of the Past 01* 50, 2023 ​ This artwork presents the relationship between the individual and objects in the form of an image, as a phenomenon in the "moment." Imagine taking a stroll through the world of images. What you are imagining is essentially creating a new image on the canvas of the past. The image of the past exists to envision the image of the future and to create the image of the future, we can consider the image as a phenomenon. As I create this image, I believe that I am a part of the image existing in the "moment," represented by an image of a chair. It leaves traces behind, traces of experiences that have been lived. 2- Metamorphosis 3' 37'' Loop, 2023 ​ The Silent Symphony of Transformation Beyond the spoken words of everyday life lies a profound and intricate language, a universal form of expression that transcends the limits of sound. It is a language of signs and symbols, known as sign language, which forms the backdrop of a deep artistic narrative told not through words but through movement and symbolism. ​ Like a word in sign language, the concept of metamorphosis begins with a single seed of thought, a silent gesture of possibility. It is a spark in the silent chambers of the mind, a seed promising transformation. Imagine the concept of metamorphosis in sign language, beginning with a single thought, a silent gesture of possibility. Picture the timeless symbol of transformation, the butterfly, but envision its form composed of symbols from sign language instead of vibrant colored wings. In this artwork, the butterfly soars through the air, leaving behind an elegant trail of intricate, complex signs that narrate the story of profound change. In this piece, the silent language of sign becomes a bridge between the observer and the metamorphosis unfolding before their eyes. The signs are like notes in a musical score, each contributing to the harmonious composition of change. The metamorphosis embodied in the signs of the butterfly invites us to contemplate the beauty of transformation in all its silent splendor. ​ Metamorphosis, like a word in sign language, speaks to us without making a sound. It reminds us that change is not merely a verbal declaration but a visual and instinctive experience. 3- Eternal Defiance 02'00" Loop, 2023 ​ "Eternal Defiance" emerges as an image from a future beyond time and space. This work, which places the audience at the center of the image, takes them on a journey as a phenomenon within the perceptual integrity of the viewer. A structure made of glass containing a burning chair, a paradox that challenges reality. The artwork captures the essence of human defiance by imagining the unquenchable spirit within the fragility of existence. It invites viewers to contemplate the delicate balance between vulnerability and unwavering determination in a context belonging to another world.

  • ART

    Nisan 2020 | Art | Türkiye BASE’in yeni dijital projesi yakında Yazı | Alp Tekin Ü lkenin yeni mezun sanatçı adaylarını sanatseverlerle büyük bir sergi yaparak buluşturan yeni nesil bir platform BASE. Bu yıl da eser başvuruları 1 mayısta başlıyor ve 1 temmuzda sona eriyor. www.base.ist adresinden yapılacak başvuruları aralarında Ayşe Erkmen, Azade Köker, Derya Yücel, Eda Berkmen, Gökşen Buğra, Leyla Gediz, Nancy Atakan, Öner Kocabeyoğlu ve Saruhan Doğan gibi isimlerin bulunduğu bir seçici kurul değerlendirecek. BASE 2020’nin hazırlıkları öncesi platformun beyin takımı olan üçlüye; Ali Kerem Bilge, Aslı Boduroğlu ve İdil Berkant Bilge’ye hem içinde bulunduğumuz süreci hem de platformun ruhunu sorduk. Şimdi söz BASE’cilerde… BASE platformu korona virüs sonrasına hazır mı? Bu kriz hem BASE'i hem de sanat dünyasının diğer organizasyonlarını nasıl etkileyecek? ​ Sanat dünyası da diğer tüm sektörler gibi pandemiden etkilenmiş durumda. Türkiye ve dünyada sanat ve kültür etkinlikleri belirsiz bir zamana kadar ertelendi. Sanat galerileri, sanatçılar ve sanat kurumları olarak çağdaş sanat hafızamızın büyük darbe alacağı bir dönemden geçiyoruz. Normal şartlarda sanatseverleri fiziksel olarak bir araya getiren sanat dünyası bu döneme dijital kanallarla adapte olmaya çalışıyor. ​ Bizim tarafımızda ise bir yandan BASE 2020’ye hazırlanırken (fiziksel olmasını umarak ama dijitale de hazırlık yaparak) bir yandan da dijitalde yeni bir proje üzerinde çalışıyoruz! BASE sanatçılarının bugüne kadar olan üretimleri konusunda dijital deneyim yaşatacak bir projemiz hep vardı. Ama bu dönemde genç sanatçıların yanı sıra tüm sanat topluluğuna da mevcut şartlarda bir nebze yardımı olabilir düşüncesiyle projeyi hızlandırdık. Yakında duyuruyor olacağız! ​ Her yıl Türkiye'nin ilk kolektif Güzel Sanatlar Fakültesi mezunları sergisini yapıyorsunuz. İlk yıldan bugüne şöyle bir dönüp baktığınızda en çok hangi genç sanatçılar ön plana çıktı? ​ Malzeme kullanımı ve şehir olarak çok farklı sanatçılar ön plana çıktı. Bu da yaratıcılığın spektrumu konusunda önemli ipuçları içeriyor. Yağlıboya, seramik, video, geleneksel sanatlar gibi çok farklı alanları farklı felsefelerle bir araya getirmiş arkadaşlarımız ön plana çıktı. ​ Bu yıl yıldızı parlayacak isimler kimler? ​ Yurtdışındaki misafir sanatçı programlarına, farklı ülkelerdeki festivallere kabul edilen, galeri ve sanat inisiyatifleri ile temsiliyetleri başlayan, bağımsız olarak üretimlerine devam eden ve başarılarını takip ettiğimiz çok arkadaşımız var aslında. Bu da bizi çok mutlu ediyor. O yüzden belli bir isim vermesek daha iyi. ​ Ünlü koleksiyonerler sıfır kilometre isimlerin işlerine çok daha meraklı ve yakından takip edip satın alıyorlar. Koleksiyonerin bu ilgisini neye bağlıyorsunuz? ​ BASE fikrinin doğuşunda koleksiyoner olarak bizim genç sanatçıları takip edebilme heyecanımızın da önemli bir yeri vardı. Aynı heyecanı koleksiyoner ve binlerce sanatseverde görmek bizi çok mutlu ediyor. Koleksiyoner için sanatçının ‘sanat yolculuğunun’ ilk durağından başlamak müthiş keyifli bir duygu. Kariyerli sanatçılar bazen bizim koleksiyonumuzda akademi işlerini görünce çok heyecanlanıp şaşırıyor. Yıllar sonra aynı duyguyu BASE sanatçılarıyla da yaşamayı umuyoruz. Koleksiyonerler benzer duygularla, çok içten bir ilgiyle BASE sanatçılarını takip ediyorlar. ​ Aynı zamanda genç sanatçıların işleri sanat piyasasındaki ünlü isimlere göre daha makul fiyatlara satılıyor. Bu konuda herhangi bir sınırınız var mı? “Eser fiyatı 20 binin üzerinde olmamalı” gibi... ​ Aslında sınırımız yok, çünkü seçilen işin üretim maliyetini bilmek gerekiyor. Mesela geçen yıl altın suyuyla çalışılmış geleneksel bir Türk sanatı eseri vardı seçilen eserler arasında. Maliyetini öğrenince biz de şaşırmıştık. Dediğim gibi, genelde hem okulların imkanları çerçevesinde üretilen eserler olması hem de sanatçıların yeni mezun olmuş olmalarından dolayı rakamlar doğal olarak makul oluyor. Umarız uzun vadede sağlıklı bir fiyat piyasası oluşmasına BASE katkı sağlar. ​ Son olarak Türkiye'deki genç sanatçıların en çok ihtiyacı olan şey ne? Ya da neler? ​ İlk olarak fırsat ve görünürlük. Bu da BASE’in aslında varoluş sebebi. Ardından üretime devam edebilecekleri bir atölye. Her ay hayatta kalabilecek kadar gelir ve alternatif sergileme imkanları. Özellikle oldukça zor bir dönemden geçtiğimiz bugünlerde serbest çalışan sanatçı ve zanaatkârlar olarak destek görebilmeleri gerekir. Fotoğraflar: l. Ali Kerem Bilge 2. Aslı Boduroğlu 3.İdil Berkant Bilge Eser Görselleri: l. Ebru Bulut 2. Engin Konuklu 3. Mustafa Mutlu ART | Kategorinin diğer yazıları ‘Resimlerin kendi içinde tedirgin olmasını önemsiyorum’ Mahremiyeti sorgulamak daha erotik Yuzu & nom-studios sunar ‘LOOP’ sergisi Kemal Özen "Gam'zede" Online Sergi Hangi yetişkin bir ‘Gam’zede’ değil ki artık? Ali Elmacı’nın atölye günleri notları May Parlar "Collective Solitude" Online Sergi Lara Kamhi’yle paradokslar ve izolasyon üzerine... BASE’in yeni dijital projesi yakında Sessiz Odanın Çığlığı İtalya’daki müzeden salgına bakınca… Yıldızı daha da parlayacak: Salman Toor Online açılış yapan İstanbullu sergi

  • ART

    Ekim 2021 | Art | Vol V ÖZER TORAMAN Bilinçli bir rüya kurgulayıcısı Yazı | Timur Can Ersoy O esnada dünya dönmeye devam eder. Özer Toraman’ın Pi Artworks’te açtığı son sergisinin ismi bu. Şimdi geriye yaslanıp rahatlayın: Resimlerinde özellikle açık pastel tonları kullanan, iki cinsiyete de ait olmayan melez figürler yaratan, sergideki işlerinin umutsuzluk ve yalnızlık hislerinden özgürleşmek için birkaç anahtar sunduğunun altını çizen Özer Toraman’ın uçsuz bucaksız hayal evreniyle tanışın… Resme olan ilgin ne zaman başladı? 1989 yılında Van'ın çok küçük bir köyünde doğdum. Dış dünya ile pek bağlantısı olduğu söylenemez. 9 yaşına kadar doğa ile iç içe geçirdiğim bu dönemde resim yapmak. hayal gücümü geliştirme olanağı sağladı ve hayatımda yer edinmeye başladı. Devamı için... Print YUZU MAGAZINE - V Out of Stock View Details

  • ART

    Ocak 2022 | Art | İtalya for english click here ELMGREEN & DRAGSET O zaman çöpe atalım bu bedenleri! Yazı | Oktay Tutuş “Bedenlerimiz artık varlığımızın ana unsuru değil. Sanayi çağında olduğu gibi toplumların ileri üretim yöntemlerine değer üretmiyorlar. Hatta fiziksel benliklerimizin bir avantajdan çok bir engel haline geldiği bile iddia edilebilir! 19. yüzyılda beden, günlük malların üreticisiyken, 20. yüzyılda bedenin rolü daha çok tüketicinin rolü haline geldi. 21. yüzyılın yirmi yılında ise Big Tech tarafından toplanan ve satılan verilerimizle, bedenin durumu artık ürünün durumu. Teknoloji şirketlerinden veri toplanmasına ilişkin kamuya açık bilgilerin bu kadar anlamsız olması ve bu tür şirketlerin hayatımızın her alanına yayılma hızının artmasıyla, bedenlerimizin gelecekteki rolünü düşünmek bazen biraz korkutucu geliyor.” Çağdaş sanat dünyasının nadir ikili sanatçılarından Elmgreen & Dragset, 31 martta Milano’daki Fondazione Prada’da açılacak sergileri “Useless Bodies? / İşe Yaramaz Bedenler (mi)?” için yukardaki cümlelerle çarpıcı bir tarif yapıyorlar. Serginin duyurusuna eklenmiş bu cümleler sergide görülebilecek işleri ne kadar kapsamlı bir şekilde betimliyor, henüz bilgi sahibi değiliz. Yine de kesin olan bazı şeyler var! Mesela bu sergi, sanatçıların bize bedenimizle olan ilişkimizi anlatacak cesur yerleştirmelerinden oluşuyor. Toplam 3 bin metrekare alana yayılacak devasa bir sergi oluşu da yine bildiklerimiz arasında. SAHTE BEDEN İMAJINI KUTSAYAN SPA YERLEŞTİRMESİ Peki neler göreceğiz? Elmgreen & Dragset, öncelikle bize bedenlerimizin geçmişteki klasik dönem işlerde nasıl kutsandığını, eski ile yeniyi yan yana sergileyerek gösterecek. Sonrasında boş ve sonsuza uzanan çalışma alanlarıyla (cubical) günümüz için bile çok gereksiz olan ofis ortamı yerleştirmesi var. Bir uzay gemisiyle bilim laboratuvarı arasında gidip gelen ev ortamına da bir başka yerleştirmeyle dikkat çekiyor sanatçılar. Günümüz teknolojisini hayatımızın her alanına nasıl sindirdiğimizi gösterecek bu yerleştirmeyi, sahte beden imajını kutsayan bir spa yerleştirmesi takip ediyor! Genel geçer güzellik kavramıyla anksiyete atakları geçirttiğimiz fani bedenlerimizin en çok kutsandığı yer ne de olsa spalar ve spor salonları. KİTABI DA YAYIMLANACAK Bunlardan başka Fondazione Prada’nın ortak alanlarında da çeşitli heykeller yer alacak. Gündelik hayatımızdaki objelerden oluşacak bu heykelleri biraz aykırı durumlarda göreceğiz. Serginin bir de kitabı yayımlanıyor. Bir katalogdan ziyade serginin devamı niteliğinde planlanan bu kitapta filozoflar, sanatçılar, yazarlar, biliminsanları ve düşünürlerden oluşan 35 kişilik bir grubun bedenlerimiz ve işlevlerine dair yazıları yer alacak. ELMGREEN & DRAGSET Then let's throw these bodies in the trash! Words | Oktay Tutuş “Our bodies are no longer the main element of our being. As in the industrial age, they do not produce value for the advanced production methods of societies. It could even be argued that our physical selves have become more of a hindrance than an advantage! Where as in the 19th century the body was the producer of everyday goods, in the 20th century the role of the body became more that of the consumer. In the twenty years of the 21st century, with our data collected and sold by Big Tech, the state of the body is now the state of the product. With public information on data collection from tech companies being so meaningless and the speed with which such companies are spreading into every aspect of our lives, it is sometimes a little scary to think about the future role of our bodies.” Elmgreen & Dragset, one of the rare duo artists of the contemporary art world, will open their exhibition “Useless Bodies?”, they make a striking description for the above sentences. We do not yet know how comprehensively these sentences added to the announcement of the exhibition describe the works that can be seen in the exhibition. However, some things are certain! For example, this exhibition consists of bold installations by artists that will tell us about our relationship with our body. It is also among what we know that it will be a gigantic exhibition that will spread over a total area of 3 thousand square meters. Çapa 8

  • ART

    Şubat 2022 | Art | Türkiye for english click here LAL BATMAN ve EXPÓSE “Sizce de erotik değil mi?” Yazı | Oktay Tutuş E xposé; sergilemek, göz önüne sermek anlamına geliyor. Lal Batman’ın dijital ve plastik sanat pratiklerinden oluşan sergisinin ismi de Exposé. Anna Laudel Gallery’de açılan sergideki işler kendimizi ve birbirimizi nasıl yansıttığımızı mercek altına alıyor. Yağlı boya çalışmalarından dijital illüstrasyona, hologramdan NFT ve video sanatına kadar uzanan geniş bir yelpazede üretilmiş işlerin yer aldığı “Exposé”, 27 marta kadar takibe açık! Şimdi söz Lal’de. İçinde yaşadığımız dünyaya dair, muhtemelen bilmediğimiz veya duymadığımız, bir tane olumlu bir tane de olumsuz ne söyleyebilirsin? “New Generation Love” eserimde de yansıttığım gibi bir arada olmanın bütünlüğünü, büyüsünü ve zorluğunu mercek altına alırken; kompozisyonda kullandığım kelebekler ile bu sürecin naifliğine, ömrüne değinmekteyim. İçimizde yaşadığımız dünyayı da o yüzden aynı “New Generation Love” da olduğu gibi görüyor ve yorumluyorum. Zor, karmaşık ama bir o kadar da naif. Serginin adını da düşününce; gerçekten sanal dünya deyince insanların aklına neden hep teşhir etmek, başkaları tarafından görülmek, izlenmek gibi şeyler gelir? Sosyal medyanın yapısı bu şekilde gelişti ve gelişmeye devam ediyor. Bu devamlılıkla birlikte aslında biz de sistem içerisinde izliyor, izleniyor ve içten içe bundan tatmin oluyoruz. Sergimde yer verdiğim oda yerleştirmesi ise izleme ve izlenme durumunu somut hale getiriyor. Sergiyi ziyaret eden izleyiciler bu alanı deneyimleyerek sergiyle interaktif bir şekilde bağ kurabiliyor. SOSYAL MEDYA MODERN TEŞHİR ALANI ‘Like’ etmek, başka hayatları sürekli takip etmeye çalışmak erotik bir arzu ile nasıl ilişkilendirilebilir? Sosyal medya modern teşhir alanı. İzleniyoruz, dikizleniyoruz ve gözetleniyoruz. Bu olguların hepsi erotizmde de olan unsurlar. Eserlerimde de görüldüğü üzere aslında hiçbiri bize yabancı değil. Sizce de erotik değil mi? Bir insan kendisini dijital dünyada ne ölçüde eş yansıtabilir? Arada kaybolan özelliklerimiz/parçalarımız neler? İnsan kendisini dijital dünyada nasıl görmek istiyorsa ve nasıl rahat hissediyorsa o ölçüde yansıtıyor. Bu yansıtma biçimi aslında kendi görme biçimimizi de ortaya çıkartıyor. Arada kaybolan özelliklerimiz aslında sakladıklarımız ve saklamak istediklerimiz. Lal Batman and Expóse Words | Oktay Tutuş E xpose; to display means to reveal. The name of Lal Batman's exhibition consisting of digital and plastic art practices is Exposé. The works in the exhibition opened at Anna Laudel Gallery examine how we reflect ourselves and each other. Featuring a wide range of works from oil painting to digital illustration, from hologram to NFT and video art, the “Exposé” is open to follow-up until March 27! Now Lal has the word. What can you say about the world we live in, one positive and one negative, that we probably don't know or have heard of? As I reflect in my work “New Generation Love”, while I examine the integrity, magic and difficulty of being together; I refer to the naivety and longevity of this process with the butterflies I use in the composition. That's why I see and interpret the world we live in, just like in "New Generation Love". It is difficult, complex, but also naive. Considering the name of the exhibition; when we say virtual world, why do people always think of things like being exposed, being seen by others, being watched? This is how the structure of social media has evolved and continues to evolve. Along with this continuity, we are actually watching and being watched within the system and we are deeply satisfied with it. The room installation that I have included in my exhibition, on the other hand, makes the situation of watching and being watched concrete. By experiencing this area, the audience visiting the exhibition can interact with the exhibition in an interactive way. How can 'like', trying to follow other lives constantly be associated with an erotic desire? Social media is the modern display area. We're being watched, spied on, and spied on. All of these phenomena are also elements of eroticism. As seen in my works, none of them are foreign to us. Don't you think it's erotic? Çapa 8

  • ART

    Ağustos 2021 | Art | Türkiye 5 soruda Urla’nın yeni sanat mekanı GRU ART Yazı | Oktay Tutuş B u yılın şubat ayında açılan GRU Art Gallery, sakini olduğu Urla’dan tüm dünyaya ‘sanatçılarına destek olan ve onları görünür kılmak için elinden geleni yapan bir galeriyim’ mesajını gönderiyor. Galerinin sahibi Turgut Pöğün beş soruda GRU Art Gallery’yi bize anlatıyor. Urla’da galeri açmak fikri nereden çıktı? Dört yıl önce Urla'ya yerleştik. Eşim Ekinakis (Ekin Pöğün) ressam. Yaklaşık yedi yıldır onun işleriyle aktif olarak ilgileniyordum. Son üç yıldır da aklımda 40 kadar sanatçıyı bir araya getirecek, eserlerinin tanıtım ve satışını yapacak bir web sitesi ve sonrasında sanat galerisi açma fikri vardı. Urla'da şu an Gru'nun konumlandığı mekanı gördükten sonra web sitesinden önce galeriyi açmaya karar verdim ve yola böylece çıktık. Aslında Urla'da hali hazırda bir altyapı mevcuttu: Arkas Sanat Urla, K2 Urla Nefes Alanı, Kırmızı Galeri, Be Contemporary, Köstem Zeytinyağı Fabrikası ve Mimas Sanatevi’nin sergi alanları ve bunlar haricinde içerisinde küçük sergi alanları barındıran oteller ve bağımsız sanatçı atölyeleri de bu alt yapıya örnek gösterilebilir. Galeriyi açarken ne hedeflediniz? İki hedef var. Birincisi nitelikli sanat eserleri ile potansiyel sanatseverleri buluşturmak ve sanatsever olduğunun farkında olmayan insanları bu dünyanın içine çekmek. İkincisi de üretken sanatçıları destekleyerek onlara hem düşünsel hem de finansal anlamda kendilerini bağımsız hissedebilecekleri alanlar açmak. Neden ismi Gru? Dedem Fahri Nişli, İzmir'in önemli mimarlarından. Galeri açılmadan birkaç ay önce vefat ettiği için galerinin adını ‘Nişli’ koymayı düşünmüştüm. Ancak İstanbul'daki ‘Niş Galeri’ ile karıştırılma ihtimaline karşı, problem yaşamamak için bu isimden son anda vazgeçtim. Mevcut baskı atölyemizin ve Gru'nun bağlı olduğu şirketimizin adı ‘Yörünge Sanat’. Oğlumuzun adı ise Uzay. Hayatımdaki önemli şeyleri bilinmeyen, yalnız ve sessiz olan, sonsuz olanla ilişkilendirme eğilimim var herhalde. Gru da turna anlamına gelen bir takımyıldızın adı. Urla gibi tatil beldelerinde açılan galerilerin kitlesi kimler ve onları galerinize çekmek ne kadar zor? Öncelikle Urla'nın bir tatil beldesi olması ile ilgili genel görüşü kırmak isterim. Urla, birkaç mahallesi hariç, insanların yerleşik olarak ikamet ettiği bir ilçe. Şu anda turistler için son derece sınırlı sayıda yatak kapasitesi olan, pek de turistik diyemeyeceğimiz bir yer. Günlük turisti ağırlıklı olarak İzmir'in çeşitli ilçelerinden gelir. Bunun haricinde yıl boyunca İstanbul ve Ankara'dan da ziyaret ediliyor. Urla'da ikamet edenleri de, Urla dışından ziyaret edenleri de galerimize çekmek hiç kolay değil. Öncelikle insanların kafasındaki ‘galeriye girmeye çekinme’ olgusunun esnetilmesi için çaba sarf etmek gerekiyor. Sonrasında da ziyaretçilerimizin bir estetik zevk geliştirebilmeleri için tekrar tekrar galeriyi ziyaret etmelerini sağlamak, onlarla iletişim içerisinde olmak önemli. Gru Art Gallery’nin geleceği hakkındaki umutlarınız, düşünceleriniz ve planlarınız neler? Gru Art Gallery'nin öncelikli hedefi, birlikte çalıştığı sanatçıları kariyerlerinde oldukları yerden öteye taşımak. Bunu sağlamak için ulusal ve uluslararası sanat fuarlarına katılım, online mecrada tanıtım bütçelerinin ayrılması, fiziksel mekanımıza olabildiğince izleyici çekmek gibi yöntemlerle eserlerin geniş kitlelere ulaşmasını hedefliyoruz. Diğer yandan da konumumuz gereği, Urla'nın sanatla anılan bir belde haline gelmesi, nitelikli bir sanatsever topluluğunun oluşturulabilmesi, sanatla ilgili derinlemesine tartışmaların yapılacağı, sanatçıların ve paydaşlarının sıkça ve rahatça bir arada olabilecekleri bir ortamın oluşturulması gibi hedeflerimiz var. ​ www.gruartgallery.com

  • ART

    Haziran 2021 | Art | Türkiye Fiziksel CI’da dijital haller Yazı | Onur Baştürk C ontemporary İstanbul’a nihayet kavuştuk. “Nihayet” diyorum, çünkü aralık ayından bu yana pandemiyle üzerimize çöken belirsizlikten CI da nasibini almıştı. Önce dijital edisyon yapıldı, ardından fiziksel yapılacağı tarih defalarca ertelenmek zorunda kaldı. Dolayısıyla fiziksel fuara kavuşmak CI müdavimleri için şahane bir durum oldu. Bu nedenle ilk ön izleme gününde, yani açılır açılmaz, fuara gittiğimde durum şuydu: Bir buçuk yıl her şeyin dijital versiyonuna maruz kaldıktan sonra fiziksel bir sanat fuarında bulunmayı özlemişiz, ama sosyalleşmeyi de! Adım başı bir tanıdıkla karşılaşınca eserler kadar sosyalleşmek de haliyle vaktimi aldı. Peki Akbank ana sponsorluğunda yapılan fuar nasıldı? Elbette galeri sayısı önceki CI’lara göre daha az olduğu için (toplamda 26) tüm fuarı hızlıca gezip bitirebiliyordunuz. Yoğunluk üst kattaydı. Alt katta sadece dijital işlerin sergilendiği Plugin vardı. Galeri sayısının azlığı nedeniyle farklı ve şaşırtıcı işe rastlama olasılığı da düşüktü. Ama CI’ın şu dönemde yapılabiliyor olması bile bana kalırsa yeterliydi. Dahası, eylülde fuarın yeni edisyonu bekliyor bizi. Kısacası CI ekibi bu yıl sadece bu edisyonla yetinmeyip yenisi için de hemen çalışmaya başlayacak. ​ SERVER DEMİRTAŞ VE ÖZER TORAMAN KONUŞULDU ​ CI’ın en çok dikkat çeken işlerine gelince… Eserlerinde insan ve makine arasındaki ilişkiyi irdeleyen, Deleuze ve Guattari gibi filozoflardan beslenen, kinetik heykelleriyle tanıyıp sevdiğimiz Server Demirtaş’ın “Angel Boy” ve “Çığlık-2” adlı işleri her zamanki gibi etkileyiciydi. ​ Özer Toraman’ın iki tablosu birden ilgi gördü. Hatta daha fuarın ilk dakikalarında bir tanesi satıldı. İki erkek figürün sergilendiği eserde ayrıca gözüm kaldı. Fiyatını sordum, 50 bin lira denildi. Satış fiyatı olarak euro’dan vazgeçildiğini görmek mutluluk vericiydi. ​ Berkay Buğdan’ın heykeli, resimlerindeki lirik duyguyla karışık soyut anlatımını sevdiğim Erdinç Babat’ın son eserleri ve tabii Onur Mansız’ın hiperrealist tabloları CI’da dikkatimi çeken işler arasındaydı. Sinan Demirtaş, Leyla Emadi, Başak Tugay ve Alpin Arda Bağcık’ın işlerini de unutmayalım tabii… ​ MARIO KLINGEMANN BİR TUTAM HAYAL KIRIKLIĞI ​ Dijital işlerin yer aldığı Plugin’de ise yapay zeka işleriyle meşhur Mario Klingemann’ın eserine bakarken doğrusu biraz hayal kırıklığına uğradım. Belki de sanatçının çok ses getirmiş işi “Memories of Passersby I” daha etkileyici ve zekice olduğu için… Plugin’e gelen “Hyperdimensional Attractions: Sirius A” beni o kadar etkilemedi. Buna karşılık Hakan Sorar ve Ahmet Rüstem Ekici’nin Artivive aplikasyonuyla görüntülenebilen zekice dijital işlerini sevdim. Bu işlerden daha fazla olsa diye iç geçirdim. FERİDE İKİZ’İN KOLEKSİYONUNDA PAK DA VAR Koleksiyoner Feride İkiz’in kripto sanat dünyasının tanınmış sanatçılarının yer aldığı NFT koleksiyonu ise “Crash” adı altında House of Brothers Lounge’da sergileniyordu. Piksel Yeni Medya Programı’ndan Hande Şekerciler ve Arda Yalkın kürasyonunda yapılan Crash’te, eserleri en son Sotheby’s’de de satışa çıkmış Türk sanatçı Pak’ın da bir işi yer alıyordu. Pak’ın işini bilgisayar ekranından sonra bir fuarda görmek heyecan vericiydi. Ama benim bu koleksiyonda en çok sevdiğim iş, sanatçı kolektifi AES+F’in reenkarnasyon temalı işi oldu. Öyle ki, bu fütüristik videonun başından uzun süre ayrılamadım.

  • ART

    Şubat 2022 | Art | Danimarka for english click here Boşlukta kaybolmaya davetlisiniz! Yazı | Oktay Tutuş L ight&Space olarak bilinen Amerikan sanat hareketi ilk kez Avrupa’da geniş kapsamlı bir sergiye konu oluyor. Aralık 2021’de açılan ve 4 eylüle kadar sürecek Kopenhag Contemporary kapsamında, yaklaşık beş bin metrekarelik alana yayılacak sergide zengin bir sanatçı kadrosunun işleri bir arada sunulacak. Aralarında Anish Kapoor'un da bulunduğu çağdaş sanatçıların yanı sıra James Turrell, Doug Wheeler, Helen Pashgian, Robert Irwin, Larry Bell, Bruce Nauman, Mary Corse, Olafur Eliasson ve Jeppe Hein’ın işleri sergide görülebilecek. LIGHT&SPACE’İN KISA TARİHİ Light&Space akımı özetle şu: Savaş sonrası Güney Kaliforniya ve Los Angeles'ta bu akımın sanatçıları teknolojik yeniliklerden üretilen birçok yeni endüstriyel malzemeyi denedi. Yeni sanatsal fırsatlar ve ifadeler ararken Kaliforniya'nın büyüyen havacılık endüstrisinin yanı sıra ışık, uzay ve diğer malzemelerle deneylerin yapıldığı California Üniversitesi'ndeki araştırmacılarla işbirliği yapmaya başladılar. Fiberglas, epoksi, kaplamalı cam, geleneksel resim ve heykel kategorilerini genişleten ve sanatı deneyimleme biçimimizi değiştiren yeni bir sanat tarzının önünü açarak zarif, yansıtıcı yüzeyler yarattılar. Savaş sonrası yıllarda kullanıma sunulan yeni malzemeler, uzay ve ışık araştırmalarını tetikledi. Buna karşılık, Light&Space sanatçıları sanatta nesne ve anlama odaklanmaktan sanat ve mekanın bedenle nasıl deneyimlendiğine dair bir farkındalığa doğru radikal bir değişime çeşitli şekillerde katkıda bulundu. Bu değişim o zamandan beri birçok sanatçı ve mimarı etkiledi. You are invited to get lost in the void! Words | Oktay Tutuş T he American art movement known as Light&Space is the subject of a wide-ranging exhibition in Europe for the first time. As part of the Copenhagen Contemporary, which opened in December 2021 and will last until September 4, the exhibition, which will spread over an area of approximately five thousand square meters, will present the works of a wealthy artist team. In addition to contemporary artists including Anish Kapoor, works by James Turrell, Doug Wheeler, Helen Pashgian, Robert Irwin, Larry Bell, Bruce Nauman, Mary Corse, Olafur Eliasson and Jeppe Hein can be seen in the exhibition. In summary, the Light&Space movement is this: In post-war Southern California and Los Angeles, the artists of this movement tried many new industrial materials produced from technological innovations. In search of new artistic opportunities and expressions, they began collaborating with researchers at the University of California, where experiments with light, space and other materials are being conducted, as well as California's growing aerospace industry. Fiberglass, epoxy, coated glass, they created elegant, reflective surfaces, paving the way for a new art style that expanded the traditional categories of painting and sculpture and changed the way we experience art. Çapa 8

  • ART

    Eylül 2020 | Art | Türkiye click for english İçinden Matisse ve Warhol geçen minyatürler Yazı | Onur Baştürk Ö nce Mamut Art Project’te, daha sonra da 2017 yılında Londra’daki Saatchi Galeri’de sergilenen ”Mitoloji” serisinde minyatür sanatını Starbucks kahve bardaklarına taşımıştı. Taner Ceylan’ın küratörlüğünü yaptığı “Olimpos / Portreler-1” sergisinde ise şeffaf kağıt üzerine tamamı 24 K. gerçek altınla yapılmış “Otoportre” isimli çalışmasıyla dikkatleri çekmişti. Onu kısaca “minyatürü güncel hale getiren sanatçı” diye tanımlayabilirim. Onur Hastürk’ten bahsediyorum. Şu anda Anna Laudel Düsseldorf’ta açılan ve ekim ayı sonuna kadar sürecek “Asimilasyon” sergisiyle gündemde. Serginin ana damarı Matisse ve Warhol. Onları buluşturan ise minyatür. İşte Onur Hastürk’ün kendine has dünyası… “Asimilasyon” sergisinde minyatürün dünyasıyla Henri Matisse ve Andy Warhol'un dünyasını kesiştirmek nereden aklınıza geldi? Farklı dünyaları buluşturmaktan alınan haz mı yoksa yurtdışına yönelik bir hamle mi bu? Uzun süredir Doğu-Batı, geleneksel-güncel, geçmiş ve günümüz arasında bağ kurmaya çalışıyorum. Üretim süreçleri öncesinde de yoğun okuma ve araştırmalar yapmaktayım. Böyle bir esnada Goethe Enstitüsü’nde düzenlenen “Modern Sanatta İslam Estetiği” başlıklı sempozyumun 2005 Aralık tarihinde yayımlanan bildiriler kitabında Henri Matisse’in 1910 yılında Münih’te, Ernst Kühnel tarafından düzenlenen “İslam Sanatının Şaheserleri” sergisini ziyaretinin ardından söylediği şu sözler sergimin çıkış noktasını oluşturdu: “Doğu minyatürleri benim için mümkün olan duyu algılamalarının bütün biçimlerinin farkına varmamı sağladı. Bu minyatürlerde kullanılan resim türü ile bu sanat büyük ve gerçekten kendine has bir alanı ifade ediyor. Bu da benim taklitçi resimden kurtulmama yardımcı oldu”. ​ Vay, bunu bilmiyordum… Öte yandan Matisse, özellikle 1910-1929 yılları arasında “Odalisque” (Türkçe kökenli “Odalık”) adını verdiği elli civarındaki yağlıboya resim çalışmasıyla beni kendine çeken sanatçıların başında oldu. Doğu sanatından feyz alarak, batıda yeni bir dönem açan ve zihnimde kıvılcımlar çakmasına sebep olan Matisse’in bu resimleri bende kendi kültür ve geleneklerimin etkileşimiyle birlikte yeniden asimile etme arzusu oluşturdu. ​ BİZİ BİRBİRİNE BAĞLAYAN GÖRÜNMEZ BAĞ Peki Warhol? Warhol’un “A Gold Book” kitabı ve serisinde yer alan kağıt üzerine altın kaplama olarak yaptığı çizimlerde farklı desenleri (kadın ayakkabıları, feminen oğlanlar, davetkar figürler vb.) beni inanılmaz etkilemiştir. “Altın”ın yüzyıllar içinde sanat malzemesi olarak kullanımı ve sanattaki çok katmanlı ilişkisi benim için hep ilgi çekici oldu. Andy Warhol’un eserlerimdeki ilk yansıması ise katılımcısı olduğum ve güncel sanatta görünür olmamı sağlayan 2016 Mamut Art Project’te, Starbucks kâğıt bardakları üzerine klasik minyatür eserleri yorumladığım “One More Coffee” serisiyle başladı. ​ Böylece batı sanatının parlayan yıldızları Matisse ve Warhol’la farklı zamanlarda da olsak, bizi birbirine bağlayan görünmez bir bağın olduğunu farkettim. Aslında her şey oradaydı, karşımda beni bekliyordu. Geriye sadece şimdiki zamanda bir minyatür sanatçısının gözünden bunun nasıl görüldüğünü göstermek kalmıştı. Dolayısıyla 110 yılın ardından (mekansal bir referansla), Matisse eserlerinin klasik minyatür üslubunda yeniden yorumlandığı bu sergiyi, ilk olarak Almanya / Anna Laudel Düsseldorf Galeri’de izleyiciyle buluşturma fikri ortaya çıkmış oldu. HEP KABINA SIĞMAYAN BİR ADAM OLDUM Minyatür gerçekten her alana uyarlanabilir mi? Sınırları var mı? Ne kadar özgür olunabilir minyatürde? Ana sanat dalım Tezhip ve Minyatür ama eğitimim boyunca fakültedeki diğer tüm geleneksel ve plastik sanatların üretim disiplinlerine de ilgim oldu. Hocalarımız bize eğitim yıllarında gelenekselin bir oda olduğunu ve bu odanın içinde istediğimizi yapabileceğimizi söylediler. Ama ben hep kabına sığmayan bir adam oldum. O odaya pencereler çizdim gökyüzünü görebilmek için, kapılar çizdim başka odalara geçebilmek için, fırça benim elimdeydi ve sınır yalnızca kendimdim… Yüksek lisansımı Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi’ndeki “Suver-ul Kevakib” adlı 15. yüzyıla ait bir astronomi kitabının analizi üzerine yazarken, tezimi bitirmeme yakın Mamut Art Project‘e kabul edildim ve orada da Starbucks’ın kağıt bardaklarının üzerlerine saray nakkaşhanelerinde sultanlar için nakşedilen minyatürleri ve tezimde incelediğim burçların minyatür figürlerini yeniden yorumladım. MİNYATÜR BENİ SEÇTİ Peki en başta neden minyatürü seçmiştiniz? Açıkçası ben onu değil de, sanki o beni seçti. Varoluşu anlamaya ve kendimi tanımaya çalıştığım bu yolculuğumda sanatın bana yol göstermek için hep bambaşka ufuklar açtığını düşünürüm. Geleneksel sanat anlayışı; yeryüzü gibi görünen ve görünmeyen sınırlarla (coğrafi, siyasi, kültürel, inanç vb.) çevrili. Sanki bir simülasyon içindeymişiz gibi; karşımızda figürler, desenler var ama gölgeleri yok. Aslında iki boyutlu ama içinde sonsuzluğa açılan boyutlar saklı. Her zaman bir kuralı bir sınırı var, ama benim için bu sınırları kullanarak sınırsızlığa ulaşılacak bir akıl oyunu gibi… İçinde olduğunuz odadan başka odalara geçmenizi sağlayan kapılar açıyor zihninizde. Ben bazı kapıların eşiğinde durup sadece içeriyi izlerken bazılarından da içeri girip yeni ve farklı yaşamları keşfediyor ve bu yaşamları kendi hayatıma asimile ederek kendimi yeniden tanımlıyorum. Serginin adı “Asimilasyon”. Aslında negatif içeriği olan bir kavram. Yaptığınız sentez asimilasyona girer mi yoksa bu kavramdan kastınız başka bir durum mu? Sanat tarihçi Thadeus Jay Dare Dowad tarafından sergi kataloğuna yazılan bir yazıyı alıntılamak isterim: “İslam sanatı her zaman Roma ve Bizans’ın ve İslamiyet öncesindeki İran, Afrika, Güney Asya ve Çin’in sanat geleneklerini harmanlayan asimilatif bir varlık oldu. Doğu ve Batı sanat kültürleri için bir pota olarak, İslam sanatı yüzyıllar boyunca İslami alanda yeni ve gelişmekte olan gelenekler oluşturmak için coğrafi olarak uzaklara yayılan stiller ve teknikleri özümsedi”. Bu bağlamda Asimilasyon; özümseme, benimseme anlamlarıyla bu sergide yer alıyor. Farklı kültürlerin aynı sanat üzerinde ilişki kurduğu bir anlayışa dönüşüyor. ​ MİNYATÜR VE ÇIPLAKLIK Minyatür ve çıplaklık meselesi de kafamı kurcalıyor. Seks pozisyonları bile rahatlıkla yer alabilmiş bildiğim kadarıyla minyatürlerde. Sizce minyatürün bu anlamda tavrı nedir? Osmanlı ve İslam sanatı kelimeleriyle yan yana gelince haliyle kafada kalıplar oluşuyor çünkü. Ne dersiniz? Minyatür, Türkler’in İslamiyeti kabul edişinin yüzyıllar öncesine konumlanan bir kronolojide yer alması itibariyle İslam öncesi bir süreçten günümüze geliyor. İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde bulunan Enderunlu Fazıl’ın minyatürlü “Hubanname” (erkek güzelliğiyle ilgili) ve “Zenanname” (kadın güzelliğiyle ilgili) yazmalarındaki kimi kadınların göğüsleri tam açıktır. Bunlarla beraber hamamda yıkanan çıplaklar, üryan ya da uçkuru çözülmüş uzanan oğlanlar, göğüs dekolteli kadınlar, hatta seks sahnelerinin olduğu minyatürler de gösterilmiştir. Bunun gibi çıplak kadınlarla ya da oğlanlarla ilgili daha pek çok örnek vardır. Dolayısıyla günlük yaşamın doğal bir parçası olan cinselliğin Osmanlı nakkaşları tarafından da en naif şekillerde resmedildiği görülmektedir.

  • ART

    Kasım 2021 | Art | Çin Hong Kong’taki iddialı müze: M+ Yazı | Alp Tekin H erzog & de Meuron tarafından mimarlık stüdyosu Farrells işbirliğiyle yapılan Hong Kong’un yeni müzesi M+ iddialı bir söylemle açıldı: Uzakdoğu’nu ilk global modern görsel kültür müzesi olmak. Victoria Limanı kıyısında yer alan M+ binası, 66 metre yüksekliğindeki bir LED’le kaplı olmasıyla dikkat çekiyor. Hong Kong’un ticari reklam panolarına yaratıcı bir yanıt sunmayı amaçlayan bu ekranda sanat eserleri sergilenmesi amaçlanıyor. DEV FİGÜR TARLASI Yeni müzenin açılış sergileri arasında en ilgi çekici olan ise Antony Gormley’nin “Asian Field” adlı işi. 2003 yılına ait bu yerleştirme için İngiliz sanatçı Antony Gormley, Çin’in Xiangshan köyüne gidiyor ve köyde yaşayan her yaştan yaklaşık 300 kişiyi beş gün boyunca 200 bin kil heykelcik yapmaya davet ediyor. Gormley köylülere heykelciklerle ilgili sadece üç basit talimat veriyor: 1. Her bir heykelcik el boyutunda olmalı. 2. Ayakta durabilmeli. 3. İki göze sahip olmalı. Bu üç talimat dışında Gormley köylüleri doğaçlama yapma konusunda özgür bırakıyor. Sonuç? İnanılmaz bir figür denizi ortaya çıkıyor. Bir yerleştirme olarak sunulan “Asian Field”, aslında Gormley'nin 1989'da başlattığı Field serisine ait. Field'ın diğer versiyonları Avustralya, Kuzey ve Güney Amerika, Birleşik Krallık ve Avrupa'da üretildi. Serinin açık ara en büyük ve en iddialı çalışması olan “Asian Field” ise Çin'in geniş topraklarını ve kalabalık nüfusunu yansıtıyor.

  • ART

    November 2023 | Art & Culture | Vol 11 THIS MAZE is not for GETTING LOST, to FIND YOURSELF words Mert Çam F aena Art’ın bu yılki Miami Art Week’te sergileyeceği en dikkat çekici enstalasyon sanatçı, tasarımcı ve aktivist Sebastian Errazuriz’e ait “MAZE: Journey Through the Algorithmic Self”. Midjourney ve DALLE2 kullanılarak tasarlanacak bu labirent enstalasyonu Faena Plajı’na kurulacak. Kumla kaplı labirent, hem ziyaretçileri karmaşık yolları keşfetmeye davet edecek hem de labirentin merkezinde yer alan yansıtıcı bir monolitte birleştirecek. ​ “Yapay zekânın sanata olan erişimi demokratikleştireceğine ve herkesin bir profesyonel gibi ustalıkla yara tmasına olanak tanıyacağına inanıyorum” ​ Miami Art Week’te Faena Art’la iş birliği kapsamında sergilenecek The Maze’i yaratırken en büyük ilham kaynağınız neydi? ​ Yaratıcı topluluğa ve sanatsal gelişime verdiği destek için Faena’ya sonsuz müteşekkirim. Kaybolmak için değil, kendimizi bulmamız için tasarlanmış ilk labirenti sunmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Tamamen karmaşık kör noktalarla dolu olan labirentlerin aksine, bu labirent neredeyse herkese açık bir meydan görevi gören büyük bir merkeze sahip. Böylece insanlar günlük rutinlerinden kaçıp labirentte yürüyebilir, huzur arayabilecekleri ve kitap okuyabilecekleri bir yer bulabilir. Sanatınızın ardındaki felsefe nedir? İnsanların, onlara miras kalmış ama onlardan önce başkalarının yarattığı gerçekliği, devam etmesi gerekmeyen geçici bir yapı olarak görmelerini sağlayacak işler yaratmaya çalışıyorum. Kültürümüzün klasik ikonlarında küçük değişiklikler yaparak onları yıkıp anlamlarını dönüştürüyorum. İzleyiciye bir ayna tutuyor ve onları gündelik, sıradan olana yeniden bakmaya davet ediyorum. Hayal ettikleri her türlü yeni gerçekliği ve geleceği kendileri için yaratmaya teşvik etmek için… Teknolojiyi kullanarak dijital sanat ve daha fazlası üzerinde çalışıyorsunuz. Bu sanat tarzının insan dokunuşundan yoksun olduğunu hiç düşündünüz mü? Gelecekteki sanatçıların yapay zekâdan yüzde 100 arınmış fikirler geliştirebilmek için zihinlerini eğitmeleri hayati önem taşıyacak, buna inanıyorum. Yapay zekâ fikirlerimizi hayata geçirmemize yardımcı olacak bir araç olmalı. Ancak şimdiye kadar yapay zekâ sadece önceki çalışmaların bir tekrarını oluşturdu. Gerçek anlamda orijinal bir yenilik mümkün değil. Yaratıcılar olarak, teknoloji izin verdiği sürece içimizdeki derinliklere inmek ve daha önce kimsenin yaratmadığı orijinal kalıp ve kombinasyonları bulmaya çalışmak bizim elimizde. ​ Dijitalleşmiş sanat ya da dijital olarak tasarlanmış sanatın avantajları neler? ​ Doğal olarak zaman, hız ve çıktı çeşitliliği açısından verimlilik. ​ Bir keresinde yapay zekânın birçok sektörü ele geçirmesi konusunda insanları uyardığınızı söylemiştiniz. Bunun neden bir tehlike olabileceğini düşünüyorsunuz? ​ Yapay zekânın temel tehlikesi ve toplum üzerindeki etkisi, insan gelişiminin her yönünün yeniden yapılandırılmasında değil. Önemli olan bu gelişmelerin gerçekleşme hızı. İnsanlık zamanla büyük değişimlere uyum sağlamayı öğrendi, ancak yapay zekânın toplumu etkileyeceği hıza hiçbir zaman hazırlıklı olmadık. Kısa ya da orta vadedeki endişem, yapay zekâ mesleklerin yerini almaya başladığında insanların geçimini nasıl sağlayacağı ya da kimliklerini yeniden nasıl inşa edeceği… ​ Peki insanlık teknolojinin tehlikelerinden nasıl korunabilir? ​ En önemli araç öncelikle eğitim. Toplum yapay zekânın risklerini, potansiyel tehditlerini ve etkilerini ne kadar hızlı anlarsa, biz de onun önemini o kadar çabuk anlayabiliriz ve bizi değişimden kısmen korumaya yardımcı olabilecek düzenlemeler üretecek kitle kaynak çözümleri için çalışabiliriz. T he most striking installation that Faena Art will exhibit at this year’s Miami Art Week is “MAZE: Journey Through the Algorithmic Self” by artist, designer and activist Sebastian Errazuriz. This labyrinth installation, designed using Midjourney and DALLE2, will be installed on Faena Beach. The sand-covered maze will both invite visitors to explore complex paths and unite them in a reflective monolith at the center of the maze. The sand-covered maze will invite visitors to explore complex paths and gatherings will be held in the open area at the center of the maze. ​ “I believe that artificial intelligence will democratize access to the expression of art, allowing anyone, and everyone, to suddenly create with the apparent mastery skills of a professional” ​ What was your biggest inspiration when creating The Maze, which will be exhibited at Miami Art Week as part of a collaboration with Faena Art? ​ I am extremely thankful to Faena for the long-extended support to the creative community and artistic development. I am very pleased to present the first maze designed for us to find ourselves, not to get lost. Unlike mazes, which are completely full of complex blind spots, this maze has a large center that serves as a square open to almost everyone. This way, people can escape from their daily routines and walk through the maze, find a place where they can seek peace and read books. ​ What is the philosophy behind your art? ​ I am trying to create works that will allow people to see the reality that has been inherited by them, but created by others before them, as a temporary structure that does not need to continue. By making small changes to the pre-existing classic icons of our culture, I break them down and transform their meaning. I hold up a mirror to the audience and invite them to look again at the everyday, the ordinary. ​ You are working on digital art and more using technology. Have you ever thought that this art style lacks the human touch? ​ It will be vital for future artists to train their minds to be able to develop ideas that are one hundred percent free from artificial intelligence, I believe that. Artificial intelligence should be a tool to help us bring our ideas to life. But until now, artificial intelligence has only created a repeat of previous studies. A truly original innovation is not possible. As creators, it is up to us to delve into the depths of ourselves, as long as technology allows, and try to find original patterns and combinations that no one has created before. ​ What are the advantages of digitized art or digitally designed art? Naturally, efficiency in terms of time, speed, and variety of output. ​ You once said that you warned people about artificial intelligence taking over many industries. Why do you think this could be a danger? ​ The main danger of artificial intelligence and its impact on society is not in the restructuring of every aspect of human development. What is important is the speed at which these developments take place. Humanity has lear ned to adapt to major changes over time, but we have never been prepared for the speed at which artificial intelligence will affect society. My concern in the short or medium term is how people will make a living or rebuild their identities when artificial intelligence starts to replace professions… ​ So how can humanity be protected from the dangers of technology? The most important tool is education first of all. The faster society understands the risks, potential threats and impacts of artificial intelligence, the sooner we can understand its importance and work for crowdsourcing solutions that will produce regulations that can partially protect us from change. for more Print VOL - XI FALL & WINTER 2023-24 Out of Stock Add to Cart

  • ART

    Kasım 2022 | Art & Culture | Türkiye for english THE POET HOUSE Fantastik bir dünya Writer Onur Baştürk İ smail Sertaç Yılmaz’ın yaratıcısı olduğu The Poet House, Kabataş’taki Setup Cafe’de gerçekleşen sergiyle popüler oldu. Şimdi herkes bu sergideki fırlama, esprili, fantastik çizimleri konuşuyor. The Poet House nedir, nasıl ortaya çıktı? Sınırlı sayıda, koleksiyonluk, resimli şiir ve bağımsız slow book’lar ürettiğim bir small press. The Poet House’da ortaya çıkardığım eserler metin, çizim ve nesne olarak okura ulaşmak için birlikte hareket ediyor. Slow book’lardaki şiirler, öyküler ve bağımsız metinler, içerdikleri görsel ve sunuldukları form itibariyle okur-kitap ilişkisini sıradan kitap deneyiminin dışına çıkarmayı hedefliyor. Şairin, yazarın ve sanatçının bildiğimiz yaygın yayımcılık düzeninde yeni evi The Poet House. Aynı zamanda kitapların kapaklarını da çiziyorsun? Ortaya çıkardığım eserlerin sadece kapaklarını değil, içini de tasarlıyorum. Metnin içine girerek, ona karşılık gelen çizimi değil de, metnin dünyasını büyütecek çizimler katmaya çalışıyorum. Şöyle dersem daha iyi: Çocuk kitabında metin akarken karşısında onu sahneleyen bir çizim olur. The Poet House eserlerindeki çizimler ise metnin diliyle beraber yeni bir şey söylemeye çabalıyor. Eserlerin dijital baskı. Peki tekniğin nasıl? Hepsi dijital ortamda mı üretiliyor? iPad pro, Apple Pen ve Procreate benim şeytan üçgenim! Bu üçlüden önce kâğıda, kaleme tutkun bir şekilde hazırladığım artbooklar da oldu. Ama kâğıda döneceğimi sanmıyorum. İlham aldığın sanatçılar kimler? Resimde David Hockney hayranıyım. Onun çizdiği bir havuzda yüzmeyi çok isterdim! Şiirde Pablo Neruda, romanda Roberto Bolaño, müzikte Nick Cave. Bu saydığım sanatçıların sadece ürettikleri değil, varoluşları da bana ilham veriyor. Renkleri yoğun ve bir arada kullanıyorsun. Bir nedeni var mı? Renklere bulaşmadan önce çoğunlukla siyah beyaz işler üretiyordum. Renklere ihtiyaç duymuyordum. Ama anladım ki izleyenler için durum başka. Bu nedenle siyah ürettiğim işlerde gördüğüm renkleri göstermeye başladım. Belki bir gün renkli bir tablomun yanına siyah beyazını da koyarım. Bir de tamamen renksiz, boyanmamış olanı. Renklendirmeyi sevdim, alıştım. Ama yine de simsiyah arzum bitmez. Siyahta her rengi görebiliyorum. Setup’taki sergin sonrası bizi neler bekliyor? Setup benim şiir, şair ve çizer serüvenimde unutamayacağım bir sergi. Küratörüm Haydar Akdağ bu solo sergiyi teklif ettiğinde başıma ne geleceğini, ne hissedeceğimi kestiremiyordum. Bunun için önce Haydar’a sonra desteği için Setup’ın kurucusu Ümit Yaşar Yılmaz’a teşekkür ederim. Sıradaki işim, Toronto’da başlayıp tamamladığım şiir kitabım Jane. Sürrealist bir aşk hikayesi. THE POET HOUSE A fantastic world T he Poet House, created by İsmail Sertaç Yılmaz, became popular with the exhibition held at the Setup Cafe in Kabatas. Now everyone is talking about the flashy, witty, fantastic drawings in this exhibition. What is The Poet House and how did it come about? A small press that I produced limited edition, collectible, illustrated poetry and independent slow books. The works I created in The Poet House act together to reach the reader as text, drawing and object. Poems, stories and independent texts in slow books aim to take the reader-book relationship beyond the ordinary book experience in terms of the visuals they contain and the form in which they are presented. The Poet House is the new home of the poet, writer and artist in the common publishing order we know. Do you also draw the covers of books? I design not only the covers of the works I create, but also the pages. I try to add drawings that will enlarge the world of the text, not the corresponding drawing, by going into the text. I'd better say: While the text is flowing in the children's book, there is a drawing staging it. The drawings in The Poet House works, on the other hand, try to say something new with the language of the text. Digital printing of works. So how's your technique? Are they all produced digitally? iPad pro, Apple Pen and Procreate are my devil triangle! Before this trio, there were artbooks that I prepared with a passion for paper and pen. But I don't think I'll be back on paper. Who are the artists you inspire? I'm a fan of David Hockney. I would love to swim in a pool he drew! Pablo Neruda in poetry, Roberto Bolaño in the novel, Nick Cave in the music. These artists not only produce but also their existence inspires me. You use colors intensely and together. Is there a reason? Before I got into colors, i was mostly producing black and white works. I didn't need the colors. But I realized that the situation is different for the audience. For this reason, i started to show the colors i saw in the works i produced in black. Maybe one day i will put a black and white painting next to a color painting. And a completely colorless, unpainted one. I liked coloring, I got used to it. But still, my black desire never ends. I can see every color in black. What awaits us after your exhibition at Setup? Setup is an exhibition that i will not forget in my poetry, poet and illustrator adventure. When my curator Haydar Akdağ proposed this solo exhibition, i couldn't predict what would happen to me or how I would feel. I would like to thank Haydar for this, and then to Ümit Yaşar Yılmaz, the founder of Setup, for his support. My next job is Jane, my poetry book that I started and completed in Toronto. A surrealist love story. Çapa 1

  • ART

    Nisan 2020 | Art | Amerika Yıldızı daha da parlayacak: Salman Toor Yazı | Alp Tekin D oğduğu ve çocukluğunun geçtiğini Pakistan’ın Lahore kentindeki zamanlarını şöyle özetliyor sanatçı Salman Toor: “Yasemin çayı. Begonviller. Kalabalık bir aile. Çim kokusu. Ve kriket”. ​ Salman Toor şimdi 36 yaşında. Uzun bir süredir sanat okumak için geldiği New York’ta, East Village’de yaşıyor. Resim çalışmalarını artık bu şehirde sürdürüyor. Atölyesi de Bushwick civarında. ​ Toor aslında şehrin en önemli sergi mekanı olan Whitney Museum’da ilk kişisel sergisini açmaya hazırlanıyordu. Temmuza kadar sürecek sergide son işlerini sergileyecekti. Ama malum, virüs sebebiyle müzenin geçici olarak kapanmasıyla birlikte onun sergisi de ‘online’ olarak keşfe açıldı. Toor’un resimleri kişisel yaşamından, New York’ta bizzat içinde yaşadığı gay kültüründen izler taşıyor. Ama resimlerdeki figüratif anlayış çok daha eskileri anımsatıyor. Bunun nedeni de Toor’un aldığı sanat eğitimi. ​ Akademik tablo eğitimi alan Toor yıllarca Caravaggio, Peter Paul Rubens, Anthony van Dyck ve Jean-Antoine Watteau gibi rococo, barok ve neoklasik dönem sanatçılarının eserlerini incelemiş. 17. ve 18. yüzyıl dönemi Avrupalı portre sanatçılarının yaptığı eserlere öykünmüş. Bunu da saklamıyor: “New York'a ilk taşındığımda Peter Paul Rubens olmak istemiştim”. Daha sonra kendi tarzını bulan Toor, şimdi yıldızı yükselen sanatçılardan biri. Çünkü hem ‘queer’ dünyanın kendine özgü kırılganlığını hem de göçmenlerin karşılaştığı pek de nazik olmayan tutumları çok iyi resmediyor. ​ Şimdi Salman Toor’un naif, kırılgan ve yer yer idealist figüratif eserlerinde kaybolma zamanı: iPhone’la kendini yatakta çıplak çeken gay erkek, kalabalık ev partisindeki sarhoşluk ya da gay bardaki umulmadık bir sarılmayla… ART | Kategorinin diğer yazıları ‘Resimlerin kendi içinde tedirgin olmasını önemsiyorum’ Mahremiyeti sorgulamak daha erotik Yuzu & nom-studios sunar ‘LOOP’ sergisi Kemal Özen "Gam'zede" Online Sergi Hangi yetişkin bir ‘Gam’zede’ değil ki artık? Ali Elmacı’nın atölye günleri notları May Parlar "Collective Solitude" Online Sergi Lara Kamhi’yle paradokslar ve izolasyon üzerine... BASE’in yeni dijital projesi yakında Sessiz Odanın Çığlığı İtalya’daki müzeden salgına bakınca… Yıldızı daha da parlayacak: Salman Toor Online açılış yapan İstanbullu sergi

  • ART

    July 2024 | Art & Culture TURKISH BELOW The HIGHLIGHT of the WEEK: NOMAD CAPRI words Onur Baştürk S ince 2017, NOMAD has embraced the concept of a design and art fair outside the classical mold, and is the most prominent organization among the new generation of micro fairs. The 14th edition of NOMAD, which has been held in St. Moritz, Monaco, Venice, Cannes and Capri, will take place this week from July 4 to 7 at the Certosa di San Giacomo, one of Capri's most fascinating buildings. The Certosa di San Giacomo is the oldest historical building on Capri. With breathtaking views of the Faraglioni and the shimmering Mediterranean Sea, this 14th century Carthaginian monastery is just steps from La Piazzetta in the center of the island. WHAT KIND OF FAIR IS NOMAD? Designed by Giorgio Pace and Nicolas Bellavance-Lecompte, NOMAD is a concept that will travel the world. Each edition of NOMAD features leading international galleries, featured exhibitions and special projects organized in exceptional architectural spaces. Each NOMAD exhibition runs for four to five days and access is limited to NOMAD CIRCLE, VIP members and pre-registered guests. In addition to the main event, NOMAD also offers an exclusive VIP program. As part of this year's VIP program, Hedges Projects, Martin Brûlé Studio and Cathy Vedovi will transform the terrace, reception hall and gallery space of Sala Donna Lucia & Caffe Morgano at the Grand Hotel Quisisana with Andy Warhol's perspective, referencing the iconoclastic Capri aesthetic from Godard's Le Mepris to the glamour of Valentino and Jackie O. Curated by Jim Hedges and Martin Brûlé, a solo exhibition of Andy Warhol photographs from the Hedges Collection will run parallel to a salon-style installation of rare collectible furniture and objets d'art from Brûlé's collection. In addition, the "Dioranimalia" exhibition at Villa San Michele will be presented exclusively to guests by the museum's director, Kristina Kappelin. Located in the Padiglione Olivetum dedicated to contemporary art, the exhibition explores the relationship between the animal world and design. This year's NOMAD VIP program also includes exclusive dinners and parties. In short, stay tuned for more news from NOMAD. Because we will be there... HAFTANIN öne çıkanı NOMAD CAPRI 2 017’den bu yana klasik kalıplar dışında bir tasarım ve sanat fuarı anlayışını benimseyen NOMAD, yeni nesil mikro fuarlar arasında en çok öne çıkan organizasyon. Bugüne dek St. Moritz, Monako, Venedik, Cannes ve Capri’de yapılan NOMAD’in 14’üncü edisyonu bu hafta 4-7 temmuz tarihleri arasında Capri’nin büyüleyici yapılarından Certosa di San Giacomo'da düzenlenecek. Certosa di San Giacomo, Capri’nin en eski tarihi yapısı. Faraglioni ve parıldayan Akdeniz'in nefes kesici manzarasının izlenebildiği 14’üncü yüzyıldan kalma bu Kartaca manastırı, adanın merkezindeki La Piazzetta'dan sadece birkaç adım ötede. NOMAD NASIL BİR FUAR? Giorgio Pace ve Nicolas Bellavance-Lecompte tarafından tasarlanan NOMAD, dünyayı dolaşmak üzere kurulmuş bir konsept. NOMAD’in her edisyonu önde gelen uluslararası galerilere, öne çıkan sergilere ve sıra dışı mimari mekânlarda düzenlenen özel projelere ev sahipliği yapıyor. NOMAD’in her sergisi dört ila beş gün sürüyor ve sergilere erişim NOMAD CIRCLE, VIP üyeler ve önceden kayıt yaptırmış misafirlerle sınırlı tutuluyor. NOMAD, ana etkinliğine ek olarak seçkin bir VIP programa da sahip. Mesela bu yılki VIP programda Hedges Projects, Martin Brûlé Studio ve Cathy Vedovi, Grand Hotel Quisisana’daki Sala Donna Lucia & Caffe Morgano’nun terasını, resepsiyon salonunu ve galeri alanını Andy Warhol'un bakış açısıyla donatarak Godard'ın Le Mepris'inden Valentino ve Jackie O'nun ihtişamına kadar iconoclastic Capri estetiğine atıfta bulunacak. Jim Hedges ve Martin Brûlé küratörlüğünde Hedges koleksiyonundan Andy Warhol fotoğraflarından oluşan solo sergi, Brûlé'nin koleksiyonundan nadir koleksiyon mobilyaları ve objets d'art'lardan oluşan salon tarzı bir enstalasyona paralel olarak gerçekleşecek. Ayrıca Villa San Michele’deki “Dioranimalia” sergisi müze direktörü Kristina Kappelin tarafından davetlilere özel olarak gezdirilecek. Çağdaş sanata adanmış Padiglione Olivetum'da yer alan sergi, hayvanlar dünyası ve tasarım arasındaki ilişkileri araştırıyor. NOMAD’in bu yılki VIP programında özel akşam yemekleri ve partiler de yer alıyor. Kısacası NOMAD’den yeni haberler için takipte kalın. Çünkü biz de orada olacağız…

bottom of page