top of page

579 results found for ""

  • BOTANIK

    Ağustos 2020 | Botanik Led Zeppelin’in şarkısıyla ortaya çıkan çiçekçi Yazı | Onur Baştürk D eniz Atabaş’la Avlu Bebek’teki şef yemeğinde tanıştık. Masaların düzeni, styling’i ona ve ortağına emanetti. Öyle zevkle ve mutlulukla yapıyordu ki işini, hayran oldum. Ayaküstü sohbet sırasında öğrendim: Meğer 20 yıllık bankacıymış, bir anda bu işe soyunmuş. Önce çiçekçi dükkânı açmış, şimdi de aynı markanın çatısı altında bir de mekan styling işi var: Nude Table. Şimdi söz onda… Uzun yıllar bankacılık sektöründe çalıştıktan sonra bir anda çiçekçi dükkânı açman şahane bir dikey geçiş. Nasıl oldu her şey? 20 yıllık bankacılık tecrübesinden sonra böyle bir karar vermenin kolay olduğunu söyleyemem. Bir günde olmadı tabii. Bankacılık çok severek yaptığım bir meslekti, ama zaman içinde aldığım keyif ve tatminin azaldığını hissettim. Kurumsal hayatın dayatmalarıyla yaşamanın beni artık mutsuz ettiğini farkettim. Ama alıştığım düzenin dışına çıkma cesaretini de bulamıyordum. Kafam çok karmaşıkken tesadüf eseri dinlediğim bir şarkı her şeyin başlangıcı oldu! Led Zeppelin’in “Stairway To Heaven”ı. Şarkının bir bölümünde şöyle diyor: “If there is a bustle in your hedgerow, don’t be alarmed know, it’s just a spring clean for the May Queen”. Tam da böyle bir şeydi yaşadığım! Tüm korkularım ve karmaşa aslında hayatımda yapmam gereken bahar temizliğiydi. Sonunda yaptım. Bu yüzden de dükkânımın ismi Mayqueen! Bayıldım! Bir şarkının verdiği ilham ve güç şahane… Evet, yoksa dükkân açmak aklımda yoktu. Hatta seyahat tutkumdan dolayı turizm sektöründe bir şey yapmayı planlıyordum. İşten birkaç gün izin aldım ve instagramda tesadüfen rastladığım bir çiçekçilik eğitimine katıldım. Evde ve ofiste taze çiçek bulundurmayı sevmek dışında o güne kadar sektörle hiç ilgim olmamıştı! Bu işten keyif aldığımı ve çiçek tasarımı yapabildiğimi görünce sektörü araştırdım. Artıları eksileri derken, kendimi dükkan ararken buldum. ÜLKEMİZDE ÇİÇEK KÜLTÜRÜ YETERSİZ Peki çiçekçilik sektörünün zorlukları neler? Başına neler geldi:) Bu işe başlarken sektörü araştırmıştım, ancak bizzat içine girmeden tabii ki tam olarak anlamak mümkün değilmiş. Dükkânımı açma sürecinde ilk yüzleştiğim zorluk sektörde yetişmiş, nitelikli personel olmayışıydı. Ülkemizde bu konuda eğitim veren bir eğitim kurumu halen yok. Halen usta-çırak ilişkisiyle sistem devam ediyor. Çiçek tasarımcısı bulmak neredeyse imkansız. Bir diğer zorluk; yerli çiçek üreticiliğinin yeterince gelişmemesi nedeniyle ithal ürün kullanmak zorunda kalmamız ve kontrol edemediğimiz maliyetler. Kullandığımız tüm ürünlerin raf ömrünün kısa oluşunu da bir diğer zorluk olarak sayabilirim. Son olarak esas önemli zorluk, ülkemizde çiçek kültürünün yeterince olmayışı. Kendine ya da sevdiklerine nedensiz çiçek alan kişi sayısı oldukça az. Bununla beraber evlerde daha çok vakit geçirmemizin etkisiyle son dönemde saksı bitkilerine ilginin artmasının da sevindirici olduğunu söylemeliyim. Mayqueen'e yeni bir yan marka da ekledin: Nude Table. Bu markayla beraber yapmak istediğin şeyler ne? Nude Table Events by Mayqueen’i arkadaşım Nur Akgül ile beraber yarattık. Bu markanın altında özel davet ve yemekler için masa ve mekan styling’i yapıyoruz. Özel hayatımızda ikimiz de özenli, mekanla, kişiyle uyumlu, ruhu olan masalar ve mekanlar hazırlamaktan ve dostlarımızı bu şekilde ağırlamaktan keyif alıyoruz. Bu keyfi işe dönüştürürken amacımız; bizim yaşadığımız keyfi isteyen herkesle paylaşmaktı. Özellikle ev davetleri olmak üzere her tür yemek davetine, davet sahibinin isteklerine uygun konseptin oluşturulması ve ihtiyaç duyulabilecek ekipmanın tedarik edilmesi konularında hizmet veriyoruz. HER DAİM FAVORİM; ASTİLBE Çiçekçilikte işin sırrı her seferinde yaratıcı bir çiçek aranjmanı yapabilmek mi? Yoksa kendi çizgini müşteriye yansıtmak mı? Çiçekçilikte tasarım son derece önemli ve işin sırrı farklı renk ve dokudaki çiçekleri ahenk içerisinde birleştirebilmekte… Yaptığınız her farklı çiçek aranjmanı kendi çizginizin göstergesi olsa da, bunu müşteriye yansıtamazsanız bir anlamı olmayacaktır. Mayqueen'i ilerde daha da büyütmek istiyor musun yoksa bu küçük dükkân bana yeter mi diyorsun? Bu küçük dükkan hep kalsın istiyorum ilk gözağrım olarak. Ama Mayqueen’i büyütmek en büyük hayalim. Çok yakın bir zamanda ilk şubemizi Ankara’da açıyoruz. Sen en çok hangi çiçekleri seviyorsun? Neden? En sevdiğim çiçekler dönem dönem değişebiliyor. Yaz başında şakayıklar, sonrasında rengarenk ortancalar, sonbaharda ayçiçekleri, yıl sonuna doğru amerlisler, sonra muhteşem laleler, ilkbaharda erengüller. Ama her mevsim sevdiğim çiçek astilbe; farklı, zarif, nadir, narin, romantik. BOTANİK | Kategorinin diğer yazıları Dev yapraklarının hastasıyız: Fil Kulağı Yeni nesil saksı önerileri İlkbahar sonu bahçede yapılacak işler Evde palmiye için 15 maddelik liste Engin Öztürk’ün evindeki bitkiler Evde yetişmesi kolay bitkiler vol.2: Para bitkisi! Fem Güçlütürk’le botanik ‘talk şov’ Evde Yetiştirmesi Kolay Bitkiler Vol.1 Alocasia Polly Bitkisine Nasıl Bakılır Biyofilik misin? Biyofobik mi?

  • BOTANIK

    Nisan 2020 | Botanik | Türkiye Fem Güçlütürk’le botanik ‘talk şov’ Yazı | Onur Baştürk L abofem’in yaratıcısı Fem Güçlütürk bir süredir Muğla’nın Ula/Çıtlık tarafındaki evinde yaşıyor. Evinin hemen yanına kurduğu serasında bitki atölyesine, üretimine devam ediyor. Bir yandan da bu konudaki tecrübelerini Youtube kanalı üzerinden bizlerle paylaşıyor. Fem’le bitkiler üzerine uzun uzun konuştuk. En sevdiğim cümlesi de şu oldu, söylemeden geçemem: “Bitkiye çiçek diyen tek millet miyiz bilmiyorum”. Gerçekten de öyle. Bitkilere artık çiçek demesek! Şimdi buyurun Fem’le botanik muhabbetimize… Bitkiseverler olarak ’Labofem'e hayranız! Bir süredir Muğla/Ula tarafındaki evinde de bir seran var. İşler daha da büyüyecek mi Fem yoksa bir noktada bu kadarı yeterli mi diyorsun? İstanbul'da ‘Labofem’i önce bir openhouse mantığıyla evde açmıştım hatırlarsan. Sonra evde oturacak yer kalmayınca ve gelen giden fazlalaşınca atölye-dükkanı açmıştım. Buraya yerleşince bir sezon daha böyle devam ettim, ama işin esas zevkli yanı aslında bir bitki daha satmak değil. Gelen kişilerle bitkiler üzerinden hoş sohbetler ve paylaşımlar yaşamaktı. Sonuçta İstanbul’daki dükkanı da kapayarak bitkileri buraya yaptığım seraya transfer ettim. ​ Tabii bir noktada “salon bahçıvanlığı” beni kesmemeye başladı. Eller bir kez gerçek toprağa deyince saksı filan daha yapay kalıyor! ​ Burada gıdamızı da üretmeye başladık. Türü tehlikede olmayan ama endemik olan harika bitkileri tanıyıp kendimce korumaya almak üzere toplamaya başladım. Yani burada iş ticari olarak büyümeyecek belki, ama manevi olarak, tecrübe olarak bağ bahçe, peyzaj, ekolojik açıdan daha adil bir düzen gibi felsefelerle dönüşeceğe benziyor. Şimdilik Labofem youtube kanalında bu tecrübeleri aktarmaya devam... Bitki bakımı herkesin ilk etapta, “Ama ben bakamıyorum ki!” diye mızıkçılık yapmaya çok müsait olduğu bir alan. İnsanlar bitkilere bakmaya mı üşeniyor yoksa aslında haftada bir su vermeyi bakmak olarak mı düşünüyorlar? Ne dersin? Sanırım bağlamımızdan kopunca, bitkiyi de saksıda duran, plastik bitkiden tek farkı haftada x defa su vermen gereken dekor objeleri gibi görmeye başladık. Şimdilerdeki dijital yalnızlıkta ise bitkiler bir yoldaş, bir can, bir güzellik, hayata bağlanmak için kıymetli tutunacak bir dal haline geldi. Özellikle şu günlerde çokça mesaj geliyor bu fikre kapılmam için. Eskiden anneler, ananelerin bitkilerini geri planda, hayal meyal veya evin bir parçası olarak bilirdik ama iş tek başına yaşamaya gelince annelerimizin onlarla konuştuğunu hatırladık! ​ Şimdi yeni bir lisan öğrenmeye çalışıyoruz. İlk zamanlarda bitkiden çıkan çiçek sapını görüp ‘Bitkiye bir şeyler oluyor’ diye soran oluyordu. Hatta ’Büyüyor mu bunlar?’ diye sorular geliyordu. Bitkiye çiçek diyen tek millet miyiz bilmiyorum mesela! Şimdi daha çok kaynak var, neyse ki bilgilenmek isteyen daha kolay ulaşıyor artık. EN SEVMEDİĞİM FICUS BENJAMIN! En sevdiğin bitki ailesi hangisi? Ben bu EN’li sorulara çok cevap veremiyorum. Niye dersen, mesela saksıda EN başka, salonda EN başka, balkonda En başka. Belki şöyle cevaplayabilirim: En sevmediğim Ficus Benjamin! Bir de en geleneksel orkideler: ) ​ Onun dışında ot diye bilinip bahçeden yolunan bitkileri bile seviyorum. Peki bakımında zorlandığın bir bitki oldu mu? Evet, itiraf ediyorum: ‘Alocasia'lar ve ‘Calathea’lar çok nem, duru ılık su ve hep ılıman iklim istiyor. Ve ben o kadar bitkinin arasında onların nazına ayak uyduramıyorum! Birkaç tanesi hariç hep hezimet oldu. Bazen inat edip yine alıyorum, ama bir noktada vazgeçiyoruz birbirimizden! Zira burası kışın tahminimden soğuk oluyormuş. Eksi sekiz dereceleri gördük. Seramız ısıtmalı olmadığı için bazı hassas türleri evde tutuyorum. Kış aylarında ev sabahları dokuz derece filan oluyor. Hassaslardan bazıları dayanmadı. Başta üzüldüm, ama sonra buradaki şartlara ayak uyduran devam eder, edemeyen kusura bakmasın dedim. Şu an dekorasyonda trend olan çok bitki türü var. Mesela Ficus Lyrata. Evlere hangi bitkileri önerirsin? Kolay bakımdan zor bakımı olanlara doğru sıralayarak... Bence Ficus Lyrata ve Monstera popüler deyişle artık çan eğrisinde! Ama yine de hala çok güzeller. Tropik ve epifit kaktüs grubunda (ama dikenli değil) Rhipsalis, hem askılı saksıda hem kütüphane kenarında filan çok güzel duruyor. Neşe'nin kepe sorunu gibi zaman zaman iğne yapraklarını dibine dökse de Kuşkonmaz diye bilinen Asparagus Setaceus ise büyülü formuyla sevdiklerim arasında. Ficus Lyrata’nın bakımı aslında çok kolay değil. Cereyanda kalmayı ve ani ısı değişimini sevmiyor. Yerini sevmesi lazım. Ayrıca yaprakları toz tutuyor, alerjik kişilere tavsiye etmem. Calathea çok popüler oldu, ama dedim ya en zorlar arasında. Çabuk bozuluyor yaprakları. Üstelik artık bitkiler ithal olduğu için pahalı. ​ Sukulentlerden eflatun, mavi renkli olanlar çok ama çok güneş istiyor. Az ışıkta bozuluyor. Yeşil renkliler tercih edilebilir. Onlar bile ev ortamında biraz loşta kalıyor. Dev cam, balkon ve bol direkt güneş ışığı alan evlere öneriyorum. Beyaz lekeli, yani alaca Monstera çok ilgi çekiyor. Gel gör ki sırf yeşil olandan biraz daha fazla ışık istiyor. Çünkü yapraktaki beyaz alanlar fotosentez yapamayan alanlar. ​ Philodendron bipinnatifidum, büyük yapraklı olan görkemli bir bitki mesela. Bakımı da kolay. Monstera'dan sıkılanlar için ideal. Aslında zor diye bir şey yok. Tıpkı evcil hayvan dostlarımızı tercih ederken yaptığımız gibi bireysel imkanlar ve şartlar değerlendirilmeli. Sık sulayabilecekler mi, ışık yeterli mi, tatildeyken bakacak kimse var mı, bütçe ne? Bitkiyi kendinize uydurmak yerine kendinize uygun, şartlarınıza uygun bitki almalısınız. ​ Sukulentler su istemez diye de yanlış bir bilgi var. Halbuki gelişim dönemlerinde gayet düzenli sulama istiyorlar. Tropiklere göre belki daha seyrek sıklıkta veya daha geniş aralıklarla olsa da kesin bilgi o ki, sulanmaları gerek! Artık bu bilgilerden sonra seçim zevke kalmış. Onda da genellikle tek sayılar hoş oluyor. Üç farklı boy saksı veya tek bir güçlü form. Farklı yaprak ve gövde yapıları bazen yan yana gelince etkisini kaybediyor. O yüzden dikkatli olmak lazım. Büyük bitkiler daha seyrek ilgi istiyor ufaklara nazaran. En azından sulama açısından. Yeri sınırlı olanlara ise güzel bir saksıda tek bir ufak bitki bile büyük fark yaratıyor. Bir kütüphanede ya da bir orta masasında. Aranjmanlardan korkarım hep, çünkü ilk yapıldıklarında güzel gözüküp kısa süre sonra farklı yaşam ihtiyaçları veya büyüme hızları/formları yüzünden pejmürde hale gelir, saçı başı dağılmış gibi dururlar. Çiçekçiler bebek boylu olanları bir dev çanağa soku soku veriyorlar! İlk bakışta nefis, ama sonra biri 15 cm uzuyor, öbürü yandan sarkıyor, altı kuruyor. Her birini ayrı saksılara dağıtmakla uğraşmaya da kimsenin hali kalmıyor. Haydi hepsi gübre! O tip aranjmanları kesme çiçek mantığı ile geçici bir masa süsü olarak kabul etmek gerekir. KÖYLÜLER, “AY YAZIK” DİYORDU… Sormadan olmaz: Ula/Çitlik tarafındaki evinin mimari özelliklerini kendi gözünden aktarabilir misin? Nelere dikkat edildi? Mesela botanik açıdan? Arsamızı antin kuntin işlerden anlamadığımız için imarlı aldık. Birikmiş bir paramız vardı. Mimar arkadaşımı arayıp bir konteyner yapmak istediğimizi ve bütçemizin limitli olduğunu bildirdik. O da konteyner projelerine hakim olduğu halde, “Arsanız imarlı, konteyner hem pinterest'te filan gördüğünüz gibi daha düşük bütçeli değil ve neden tanımlı metrelere bağlı kalalım, ben size aynı hisse verecek bir yapı tasarlarım” dedi. O noktada betonarme ve geniş alanı cam olan bir yapı çıktı. Zamansız bir yapı. Binanın yönü güneş hareketine, hakim rüzgara göre ayarlandı. Minimum malzeme kullanıldı. Mesela köyden gelenler, “Ay yazık yerler beton kalmış. Bir sıva, bir parke bile yok” diye üzüldü. Oysa tercihimiz temizliğini kendimiz yapabileceğimiz kadar basit ve fakat büyük evlere alışık olan şehirliler olarak çok da ufak olmasın idi. Sonuçta hem konum hem geniş camlarla dışarıda gibi bir iç mekan yarattık. Tek sorun "Kim oooo??” yerine "Bu kiiiim???" demek zorunda kalmamızdı! Gelenler bir anda salonun yere kadar 14 metre cepheli camında belirebiliyordu. O yüzden serbest girişi engelleyebilmek için ufak bir çit yapmak zorunda kaldık sonradan. Arsayı alırken çam ormanı yanı demiştik, öyle de bulduk. Önümüzde defne tarlası var. Bahçede zaten eski zeytinler ve çıtlık ağaçları vardı. Kalanını da ben 3 yıldır ellerimle dikiyorum.... BOTANİK | Kategorinin diğer yazıları Dev yapraklarının hastasıyız: Fil Kulağı Yeni nesil saksı önerileri İlkbahar sonu bahçede yapılacak işler Evde palmiye için 15 maddelik liste Engin Öztürk’ün evindeki bitkiler Evde yetişmesi kolay bitkiler vol.2: Para bitkisi! Fem Güçlütürk’le botanik ‘talk şov’ Evde Yetiştirmesi Kolay Bitkiler Vol.1 Alocasia Polly Bitkisine Nasıl Bakılır Biyofilik misin? Biyofobik mi?

  • BOTANIK

    Nisan 2020 | Botanik | Türkiye Evde yetişmesi kolay bitkiler vol.2: Para bitkisi! Yazı | Onur Baştürk P achira Aquatica ya da çok bilinen adıyla ‘para ağacı’ benim yetiştirdiğim ilk bitkilerden biri. Doğrusu bu ya, ben sadece yapraklarının zarifliğine tutulduğum için sevmiştim Pachira’yı. Hakkındaki “şans, para, servet” gibi efsaneleri sonradan araştırınca öğrenmiştim. Demek ki beni çeken başka şeyler de varmış bu bitkide :) ​ O zaman en başa dönelim ve Pachira Aquatica’yı tanıyalım biraz. Anavatanı Orta ve Güney Amerika olan Pachira, esas popülerliğini Tayvan’a borçlu. Çünkü hakkındaki efsaneler burada ortaya çıkıyor! ​ Öncelikle Feng Shui felsefesine göre bu bitkinin evlere pozitif enerji verdiği söyleniyor. Dahası var: Pachira’nın sahibine büyük bir zenginlik getireceğine de inanılıyor. ​ Gövdelerin birbirine örülmesinin nedeni bu yüzden: Servet ve şansı kilitlemek! ​ Tayvan’da başlayan bu alışkanlık sonradan tüm Uzakdoğu’ya yayılıyor ve özellikle restoranlara müşteri çeksin diye mutlaka Pachira konulmaya başlanıyor bir köşeye. ​ Bitkinin ‘para ağacı’ olarak hafızalara kazınmasının hikayesi böyle. İnanıp inanmamak serbest, ama hoş hikaye olduğu da bir gerçek. Zaten Uzakdoğuluların bu hikaye yaratma biçimlerine hayranım… ​ Gelelim Pachira’nın neden evde kolay yetiştirildiğine… Botanikçiler her zaman söyler; evinizde bir ağacın bitkisini yetiştirmek istiyorsanız önce Pachira’dan başlayın diye. Evet Pachira sonuçta bir ağaç. Biz sadece onun orta ve küçük versiyonlarını yetiştiriyoruz evlerde. ​ Pachira kolay, çünkü her şeyden önce dayanıklı bir bitki. Tropik iklim bitkilerinin çoğu ev içinde dayanıklı olmaz. Ya da verim alamazsınız. ​ Özellikle de kışın. Evdeki kuru havadan etkilenirler ya da verdiğimiz soğuk çeşme sularından… ​ Pachira ise -eğer çok kötü bakmazsanız tabii- gayet kendi kendine büyür. ​ Üstelik olağanüstü bir hızla! Dikkat etmeniz gereken tek bir şey var: Hava akımlarından çok hoşlanmaması. Cereyan alan bir köşeye Pachira’yı koymayın, hemen küsebilir. Onun dışında işte genel bakımıyla ilgili tüyolar: IŞIK Aydınlığı sever. Dolaylı güneş ışığına tutkundur. Direkt güneş üzerine gelirse yaprakları sararabilir. SU Normali haftada bir. Sadece yazın haftada iki kez. NEM Evet nemi sever. O yüzden kışın evdeki kuru havadan dolayı yaprak uçları bazen sararabilir, hatta dökülebilir. Hemen üzülmeyin. Yapraklarını fısfıslayın ya da biraz vitamin verin. Canlanır. SICAKLIK 18 ile 25 derece arası Pachira için uygun. 18 derecenin altına düşmemesi gerekiyor sıcaklığın. DAHA FAZLASI İÇİN Yuzu’nun botanik hesabı @yuzubotanic adresini takibe alabilirsiniz. BOTANİK | Kategorinin diğer yazıları Dev yapraklarının hastasıyız: Fil Kulağı Yeni nesil saksı önerileri İlkbahar sonu bahçede yapılacak işler Evde palmiye için 15 maddelik liste Engin Öztürk’ün evindeki bitkiler Evde yetişmesi kolay bitkiler vol.2: Para bitkisi! Fem Güçlütürk’le botanik ‘talk şov’ Evde Yetiştirmesi Kolay Bitkiler Vol.1 Alocasia Polly Bitkisine Nasıl Bakılır Biyofilik misin? Biyofobik mi?

  • BOTANIK

    Nisan 2020 | Botanik | Türkiye Biyofilik misin? Biyofobik mi? Yazı | Onur Baştürk Fotoğraflar | Murat Şaka D amon Young’ın Bahçede Felsefe kitabında okumuştum. Ünlü İngiliz yazar Jane Austen’ın Hampshire’daki bahçeli evi yazarlık kariyerinde çok önemli bir yere sahipmiş. Şöyle ki: Austen, o evden Somerset’teki Bath’te yeni bir eve taşınınca yazarlık hayatı on yıllık bir sekteye uğramış. ​ Dile kolay, on yıl! ​ Çünkü Austen çalışmak, ilham almak için bahçesine bağımlı hale gelmiş. ​ Bağımlı olmanın ötesinde bahçesinin her şeyiyle ilgilenen bir profesyonel de olmuş kısa zamanda. ​ Ne zaman ki o bahçeli evden termal sularıyla ünlü sıkıcı Bath’e taşınmış, Austen’ın tüm ilham perileri bir anda onu terketmiş! ​ “Buranın manzarasını dahi sevmiyorum” diye satırlamış o zamanki mektuplarında kız kardeşine. ​ Yeniden Hampshire’a döndüğünde ise eski yazarlık günlerine şahlanarak geri dönmüş ve peş peşe kitapları çıkmaya başlamış. ​ Aynı bağımlılık ünlü felsefeci Nietzsche’de de varmış. Düşünmek için illa ki bir ağaç altına ihtiyacı olan Nietzche’nin sık sık iyi hava ve iyi doğası olan yer uğruna ev değiştirmiş. ​ Şöyle de şahane bir lafı var onun: “Doğada bulunmayı bu kadar sevmemizin nedeni onun bizimle ilgili herhangi bir kanıya sahip olmamasıdır”. Şahane değil mi? ​ Sizi olduğu gibi kabul eden tek bir yer var, o da doğa. İşte bu yüzden şimdi betonların arasındaki yaşantımızdan yeniden doğaya dönüyoruz. ​ Biyofilik yaşam tarzı da bunun özeti. ​ Kısaca bu kavram şunu söylüyor: İnsan benliğiyle yaşayan diğer sistemler arasında içgüdüsel bir bağ var. ​ Tam da bu bağ nedeniyle evde bitki besliyoruz. Şahane bir parkın içindeyken kendimizi iyi hissediyoruz. Evcil hayvanlarımız, yani kedi ve köpeklerimiz geçmiş yıllara çok çok daha fazla. ​ Çalıştığımız plazalar artık 90’lardaki gibi değil. Herkes direkt dışarıya açılan, doğaya uyumlu tasarımlar yapma peşinde. Binaların içine dikey bahçeler yapılıyor. Biyofilik tasarım denen bir şey var artık. O yüzden “Ben biyofiliğim” diyorum ve yaşadığımız her alanda daha çok bitkiye yer verebiliriz diye düşünüyorum. ​ BİYOFİLİK YAŞAM TARZI İÇİN İKİ ÖNEMLİ DETAY ​ 1. Dekorasyon ya da tasarıma göre bitki anlayışı değil; bitkiye göre dekorasyon ve tasarım yapılmalı. Çünkü ilkini tercih ettiğimizde aslında bitkiye biraz mobilya muamelesi yapıyoruz. Oysa o bir canlı. Tasarımı onu düşünerek hayal etmek daha doğru. ​ 2. Böyle düşündüğümüzde işler kolaylaşıyor aslında. Mesela evinizin sadece bir köşesini “biyofilik” hale getirebilirsiniz. Mesela en aydınlık olan bölümü. Emin olun daha mutlu olacaksınız o köşeyi varettiğiniz zaman. ​ PEKİ BİTKİYE BAKMAK ZOR MUDUR ​ Diyeceksiniz ki, bu dediklerin şahane ama evde bitki yetiştirmek kolay değil, hatta eve aldığım tüm bitkiler bir süre sonra ölüyor. ​ Bitki yetiştirmeye dair duyduğum en büyük yakınma bu. Aslında bitkinin yaşaması için gereken şartlar az çok belli. İyi bir aydınlık… ​ Düzenli bir sulama ritmi… Arada verilmesi gereken vitaminler… Bence burada en çok karıştırılan şey, aydınlık mevzusu. Herkes bitkilerini pencerenin önüne, dolayısıyla kaloriferin dibine koyuyor. ​ Sonra da bitkinin yaprakları aşırı kuru havadan sararmaya başlıyor. Sararınca da sulamaya abanılıyor. Sonra bitki sizlere ömür! İkisinin arasını bulmak gerekiyor. Her şeyin başı denge!

  • product | Yuzu Magazine

    Limited Edition We don’t have any products to show here right now.

  • YUZU BOTANİK | Yuzu Magazine

    We don’t have any products to show here right now. Mesafeli Satış Sözleşmesi

  • abonelik | Yuzu Magazine

    Print Quick View Yuzu Magazine - Abonelik Price 1.850,00₺ Add to Cart YILLIK ABONELİK - Abone olunan tarihten itibaren 1 YIL boyunca yayınlanan Yuzu Magazine sayıları için geçerlidir. - Abone olunan tarihten önceki sayılar ve Yuzu'nun sınırlı sayıda basılan coffee table book'ları DAHİL DEĞİLDİR. - Abonelerimizden kargo ücreti alınmamaktadır. - Kâğıt maliyetlerinden oluşan olası fiyat artışlarından aboneler etkilenmez. - Yuzu'nun özel organizasyonlarına katılımlarda abonelere ÖNCELİK tanınır. ANNUAL SUBSCRIPTION - Valid for issues of Yuzu Magazine published for 1 YEAR from the date of subscription. - Numbers before the subscribed date and limited edition coffee table books of Yuzu are NOT INCLUDED. - There is no shipping fee from our subscribers. - Subscribers are not affected by possible price increases due to paper costs. - PRIORITY is given to subscribers for participation in Yuzu's special organizations. Mesafeli Satış Sözleşmesi

  • print | Yuzu Magazine

    Print Quick View YUZU MAGAZINE - XIII Price 590,00₺ Add to Cart Print Quick View YUZU MAGAZINE - XII Price 490,00₺ Add to Cart Print Quick View YUZU MAGAZINE - XI Price 490,00₺ Out of Stock Print Quick View YUZU MAGAZINE - X Price 490,00₺ Out of Stock Print Quick View YUZU MAGAZINE - IX Price 195,00₺ Out of Stock Print Quick View YUZU MAGAZINE - VIII Price 180,00₺ Out of Stock Print Quick View YUZU BODRUM Coffee Table Book Price 690,00₺ Out of Stock Print Quick View YUZU MAGAZINE - VII Price 120,00₺ Out of Stock Print Quick View YUZU MAGAZINE - VI Price 120,00₺ Out of Stock Print Quick View YUZU MAGAZINE - V Price 120,00₺ Out of Stock Print Quick View YUZU MAGAZINE - IV Price 85,00₺ Out of Stock Print Quick View YUZU MAGAZINE - III Price 85,00₺ Out of Stock Print Quick View YUZU MAGAZINE - II Price 85,00₺ Out of Stock Mesafeli Satış Sözleşmesi

bottom of page