top of page

602 items found for ""

  • ART

    September 2023 | Art & Culture CAN AKGÜMÜŞ “If there is a wound, there is an opportunity to heal” words Onur Baştürk C ontemporary Istanbul 2023’teki CI Photo Focus’ta sergilenen siyah beyaz işlerinde bedende açılan boşluk, yara ya da yırtık olarak tanımlanabilecek izler var. Sen bu izleri nasıl tanımlarsın? Bu seride yola çıkış motivasyonun neydi? Son solo sergim “Great Dream” ile aynı ismi taşıyan ve serginin odağını oluşturan yapıt, CI Photo Focus kapsamında KAIROS Galeri’de sergileniyor. Bu seride hem bedenin kırılganlığına hem de dünya üzerinde geçirdiği süre boyunca aslında ne kadar dayanıklı olduğuna dair imajlar bulunuyor. Senin de bahsettiğin gibi bedende açılmış yara izleri ve yırtıkları görüyoruz bu fotoğraflarda. Bu seriyi üretirken “Eğer bir yara varsa, iyileşmek için de fırsat vardır” düşüncesi sürekli aklımdaydı. David Cronenberg’ün J.G Ballard romanından uyarladığı “Crash” filminde insanlar birbirlerinin yara izlerini seviyor, yaralarına karşı şehvet duyuyordu. Bu seride buna benzer bir yara sevicilik durumu var mı? “Crash” hakikaten sıra dışı bir film. Yara sevmekten bahsetmek mümkün. Ama bunun da ötesinde aslında o yaralar bizi birbirimize bağlayan bir deneyime dönüşüyor. Bu, “Hepimiz yalnızsak, yalnızlığımızda da beraberiz” duygusuna çok yakın. Aldığımız yaralar ve izleri bizleri birbirimize yakınlaştırıyor ve bağlıyor. Bedenin fotoğraflanmasıyla olan ilişkin nasıl? Bedenin daha çok bütünüyle değil de, parçaları ve kıvrımlarıyl a ilgilisin ve öyle üretiyorsun gibi geliyor bana. Neden? Başkalarının bedenine bakış, ancak onların izniyle mümkün olan çok hassas bir mevzu. Üstelik kameranın varlığı tüm dengeleri yeniden oluşturmayı gerektiriyor. Oldukça mahrem olan bu bir aradalık, parça-bütün ilişkisiyle dengeleniyor sanırım. Ayrıca parçalarla ilerlediğim zaman bedenler ve izler anonimleşiyor. I n your black and white works exhibited at CI Photo Focus, there are marks that can be described as gaps, wounds or tears on the body. How would you describe these traces? What was your motivation for this series? The artwork, which has the same name as my last solo exhibition "Great Dream" and forms the focus of the exhibition, is exhibited at KAIROS Gallery within the scope of CI Photo Focus. This series contains images of both the fragility of the body and how resilient it actually is throughout the time it spends on earth. As you mentioned, we see scars and tears on the body in these photographs. While producing this series, the thought "If there is a wound, there is an opportunity to heal" was always on my mind. In the movie "Crash", adapted by David Cronenberg from J.G. Ballard's novel, people loved each other 's scars and lusted after each other's wounds. Is there a similar wound loving situation in this series? “Crash” is truly an extraordinary movie. It is possible to talk about loving wounds. But beyond that, those wounds actually turn into an experience that connects us to each other. This is very close to the feeling of “If we are all alone, we are also together in our loneliness”. The wounds and scars we receive connect us to each other. What is your relationship with photographing the body? It seems to me that you are mor e interested in the parts and curves of the body, rather than the whole, and you produce it that way. Why? Looking at other people's bodies is a very sensitive issue that is only possible with their permission. Moreover, the presence of the camera requires re-establishing all balances. I think this quite intimate togetherness is balanced by the part-whole relationship. Additionally, when I progress with the pieces, the bodies and traces become anonymous.

  • ART

    Ocak 2021 | Art | Türkiye MOUS LAMRABAT Lütfen ünlü olmama izin vermeyin Yazı | Onur Baştürk G eleneksel Fas kıyafeti ‘djellaba’yı Nike ya da Louis Vuitton gibi bir markayla buluşturuyor. Olmadı ‘Sünger Bob’ karakteriyle. Tüm fotoğrafları kendiliğinden fırlama, zorlama değil. Neşesi, ironik kışkırtıcılığı şahane. Bakmadan duramıyor, asla kayıtsız kalamıyorsun. İşte bu nedenle son dönemin en parlak yıldızlarından biri fotoğraf sanatçısı Mous Lamrabat. Hikâyesi Fas’ın kuzeyindeki bir Amazigh köyünde başlıyor. Belçika’nın Flaman şehri Sint-Niklaas’ta devam ediyor. Ailedeki dokuz çocuktan biri. Fotoğrafçılığa geçmeden önce Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi’nde iç mimarlık eğitimi alıyor. ​ “Mousganistan” adını verdiği, kendine özgü ironik dünyayı yaratıp fotoğrafçılık dünyasında hızla adını duyurması ise üç yıl önce Fas’a yaptığı bir yolculuk sırasında gerçekleşiyor. “Fas tam oradaydı, kocaman bir fil gibi önümde duruyordu” diye hatırlıyor o zamanları. Devamı için... Print YUZU MAGAZINE - II Out of Stock View Details

  • ART

    September 2023 | Art & Culture Art Basel Miami için geri sayım words Onur Baştürk photos Noe Cotter (Portrait of Noah Horowitz ) İ lk kez 2002’de düzenlenen Art Basel Miami bu yıl 21. yaş gününü kutluyor. 6-7 aralıkta ön izlemeyle açılacak olan sanat fuarı, 8 aralıkta genel ziyarete açılacak ve 10 aralıkta sona erecek. Art Basel’a bu yıl 33 ülkeden 277 galeri katılıyor ve bu galeriler arasında 24'ü ilk kez fuarda sergi açıyor. Art Basel Miami’de ayrıca şu bölümler yer alıyor: - Büyük ölçekli, sınırları zorlayan projelerin yer aldığı “Meridians”. Küratörlüğünü Mexico City merkezli küratör ve Museo Tamayo Arte Contemporaneo'nun Direktörü Magalí Arriola'nın üstlendiği Meridians'ta geleneksel bir sanat fuarı standının boyutlarını aşan 19 büyük ölçekli proje yer alacak. - Son üç yıl içinde üretilmiş sanat çalışmalarının yer aldığı “Nova”. Bu bölümün öne çıkanları arasında şunlar yer alıyor: Porto Rikolu sanatçı Daniel Lind-Ramos'un The Ranch (New York) tarafından sunulacak María serisinden daha önce hiç sergilenmemiş iki heykeli, Basel merkezli Mısırlı sanatçı Basim Magdy'nin Gypsum Gallery (Kahire) tarafından sergilenecek yeni yağlıboya ve sprey resim serisi, Amerikalı sanatçı Matt Bollinger'in yabancılaşmış bir Orta Amerika'yı tasvir eden resimlerinden bir seçki ve Los Angeleslı sanatçı Shizu Saldamando'nun ahşap panel üzerine yaptığı yağlıboya tablo serisi ise Charlie James Gallery (Los Angeles) tarafından gösterilecek. - Gelişmekte olan sanatçılara adanmış, genç galerilere ev sahipliği yapan “Positions”. - Tematik grup sergileri, sanat tarihi sergileri ve kişisel sunumların sergilendiği, Miami Beach sergisinin temel dayanak noktası olan Kabinett. - Küratör Emily Butler tarafından programı yapılan, günümüzün en ilham verici kültürel figürlerini bir araya getiren konuşma serisi. KÜLTÜRLER ARASI BİR DENEYİM Art Basel CEO’su Noah Horowitz bu yılki fuarla ilgili olarak şunları söylüyor: “Amerika kıtasındaki fuarımızın Miami'nin yaratıcı ekosisteminde, daha geniş anlamda bölgede ve küresel sanat camiasında oynadığı heyecan verici rolü ilk elden biliyorum. Art Basel Miami Beach, hem yerleşik hem de tamamen yeni izleyicileri cezbetmeye ve en iyileri ortaya çıkarmaya devam eden, sergilenen sanatın kalitesi ve çeşitliliği ile salonların içindeki ve dışındaki benzersiz deneyimle her yıl beklentileri aşmaya devam ediyor. Bu yılki teklifimiz, tüm katılımcılarımız tarafından oluşturulacak tamamen dönüştürücü kültürler arası bir deneyim”. Fuarlar ve Sergi Platformları Direktörü Vincenzo de Bellis ise bu yıl fuarın ziyaretçilerini genişletilmiş bir etkinlik programının beklediği söylüyor. Countdown to Art Basel Miami A rt Basel Miami, which was first held in 2002, celebrates its 21st birthday this year. The art fair, which will open with a preview on December 6-7, will be opened to the general public on December 8 and will end on December 10. This year, 277 galleries from 33 countries are participating in Art Basel, and 24 of these galleri es are exhibiting at the fair for the first time. Art Basel Miami also includes the following sections: - “Meridians”, which includes large-scale, boundary-pushing projects. Curated by Magalí Arriola, Mexico City-based curator and Director of Museo Tamayo Arte Contemporaneo, Meridians will feature 19 large-scale projects that exceed the dimensions of a traditional art fair booth. - “Nova”, which includes artworks produced in the last three years. Galleries participating in Nova for the first time this year include Château Shatto (Los Angeles), Luis De Jesus Los Angeles (Los Angeles), Gypsum Gallery (Cairo), Lyles and King (New York), Silverlens (Manila, New York) and The Located in Ranch (New York).- “Positions”, which hosts young galleries dedicated to emerging artists. - Kabinett, a mainstay of the Miami Beach exhibition, featuring thematic group exhibitions, art history exhibitions and personal presentations. - A series of talks hosted by curator Emily Butler, bringing together today's most inspiring cultural figures. Art Basel CEO Noah Horowitz says the following about this year's fair: “Having led our Miami Beach fair for six years as Director, Americas, I know first-hand the galvanizing role our show plays within the creative ecosystem of Miami, the broader region, and the global arts community. Art Basel Miami Beach continues to exceed expectations year after year, in the quality and range of the art on view, and in the singularly magnetic experience within and beyond the halls which continues to attract both established and entirely new audiences and bring out the best of the local cultural scene each December. Our offering this year demonstrates yet again the strength of our show as an engine of the world of art in the Americas and globally, and as an utterly transformative cross-cultural experience – made possible by our premier exhibitors, our world-renowned cultural partners and collaborators in Miami Beach and South Florida, and our exceptional team”

  • ART

    Mart 2021 | Art | Dünya Nereden nereye: Beeple’ın kripto rekoru Yazı | Onur Baştürk B eeple’ın “İlk 5000 Gün” adlı kolaj dijital eseri, New York Times’ın manidar deyişiyle “JPG dosyası”, Christie’s müzeyede evinde yapılan açık artırmanın sonucunda 69 milyon dolara satıldı! Üstelik 255 yıllık müzayede evi tarihinde ilk kez bir satış için kripto para birimi Ethereum’u kabul etti. ​ 100 dolarla başlayan eser için fiyat teklifleri aslında son gün 30 milyon dolarda kalmıştı. Ancak son anda teklifler hızlandı ve açık artırma iki dakika daha uzatıldı. Sonunda eserin fiyatı bir anda 60 milyon doların üzerine çıktı. Bu sonuca göre Jeff Koons ve David Hockney’den sonra yaşayan bir sanatçı için elde edilen üçüncü en yüksek açık artırma fiyatı elde edilmiş oldu. ​ Peki Beeple ya da asıl ismiyle Mike Winkelmann kim mi? Aslında Mike düne kadar kendine asla “sanatçı” demiyordu. Hatta kendi halinde web sitesi ve instagramında takılıyordu diyebiliriz. Ama aralık ayında dijital eserlerinden kazandığı toplam para 3.5 milyon doları bulunca işler tabii ki değişti. ​ HER GÜN BİR BAŞKA ÇİZİM ​ 39 yaşındaki Mike’ın hikâyesi 5 bin kişilik bir kasaba olan North Fond du Lac, Wisconsin'de başladı. Burada büyüyen Mike, 2003 yılında bilgisayar bilimi derecesiyle mezun olduğunda herhangi bir sanat eğitimi almamıştı. Kurumsal web siteleri tasarladığı kısa bir kariyerin ardından Mike, İngiltere'de her gün bir eskiz yaparak dikkat çeken bir sanatçı olduğunu duydu. Bu fikir hoşuna gitti ve Cinema 4D adlı programı kullanarak “Everydays” adını verdiği projesine başladı. Kendi ismi yerine de Beeple ismini kullanacaktı. Peki Beeple ne anlama geliyor? Aslında 80’lerde meşhur olmuş bir oyuncağın adı. Işığa ve sese yanıt olarak burnu yanan Beeple’ı hatırlayan ‘boomer’lar mutlaka çıkacaktır aramızda. Neyse, hikâyeye geri dönelim… Beeple’ın günlük ürettiği seri ilk kez Mayıs 2007'de başladı. O zamandan beri değişmeyen tek şey ise şu oldu: Popüler kültürle distopik bir geleceği bir arada buluşturan çizimler yapması. Tuhaf, komik, yer yer rahatsız edici olabilen çizimler… ​ VE KRİPTO SANAT PAZARI DEVREYE GİRER… ​ Gerçekten de Winkelmann tam on üç yıldır hiçbir günü kaçırmadan “Everydays” için çizim yapmayı sürdürdü. Buna kendi düğünü ve iki çocuğunun doğduğu gün dahil! Sonunda çarpıcı görselleri ilgi çekmeye başladı. 2018'de Louis Vuitton’un sanat yönetmeninden görsellerini kullanma konusunda teklif aldığında şaşkındı. Çünkü moda dünyasından bihaberdi. İlk düşündüğü şey şuydu: “Louis Vuitton hâlâ yaşıyor mu?” Bundan sonrasında artan ilgi devam etti ama Winkelmann hiçbir çalışmasını satmayı düşünmüyordu. Daha doğrusu, “jpeg” olarak ürettiği bu dijital çizimleri nasıl satacağını bilmiyordu! 2020'nin ikinci yarısında Winkelmann, blockchain teknolojisi ve ortaya çıkan kripto sanat pazarı hakkında bilgi almaya başladı. Çünkü NFT, yani “Non-Fungible Token” piyasası 2021 yılında popülerliğini giderek yükseltiyordu. Özel bir kriptografik token türü olan NFT’yi değerli kılan ise bir başka örneğinin bulunmaması ve dolayısıyla karşılıklı olarak kendi türünden başka bir token ile takasının yapılmamasıydı. NFT pazarının dijital sanat oyuncularından Nifty Gateway'in bir temsilcisi, Eylül 2020'de Winkelmann’a Beeple'ın popülaritesine dikkat çeken bir mesaj attı. Aynı mesajda şöyle yazıyordu: “Bir gün bu üretimi bırakmayı düşünüyor muydu?” Çünkü eğer öyleyse bu eserler çok değerli hale gelecekti. Winkelmann önce bu mesajı ciddiye almadı, ama sonra kararını verdi: Evet, eserlerini bu pazarda satacaktı. Ekim ayında sadece test için üç eserini açık artırmaya çıkardı. Bu satış Nifty’yi anında çökertti! O dijital parçalardan biri olan “Kavşak” tam 66 bin 666 dolara satıldı. ​ 1766’DA KURULAN MÜZAYEDE BİR JPEG SATIYOR ​ Sonrası çorap söküğü… İlerleyen haftalarda açık artırmalarda yaptığı satışlardan 3.5 milyon dolar kazanmıştı. Üstelik geleneksel sanat piyasasının aksine, ikinci satışların da yüzde 10’unu yine kendisi kazanacaktı. Çünkü herhangi bir galeri temsiliyeti yoktu. Sonunda geleneksel sanat piyasası da Beeple’a kayıtsız kalmadı. En eski müzayedelerden biri olan Christie’s şubat başında MakersPlace adlı NFT oyuncusuyla birlikte ilk Beeple eserini açık artırmaya çıkaracağını duyurdu. Böylece Beeple, Christie’s’e kriptoyu getiren isim olarak da tarihe geçmiş oldu. ​ İşin bir de şu kısmı var tabii: Beeple’ın yaptığı ne kadar sanat? Tüm bunlar hali hazırda var olan geleneksel sanata büyük bir darbe mi indirecek? Bekleyip göreceğiz…

  • ART

    May 2024 | Art & Culture for english HANS OP DE BEECK “Life is never one-dimensional” words Onur Baştürk photos Studio Hans Op de Beeck BVBA Günlük yaşamın en büyük ilham kaynağınız olduğunu okumuştum. Ama gündelik hayat uçsuz bucaksız bir evren. Gündelik hayatın en çok hangi ayrıntıları ilginizi çekiyor? Gerçekten de küçük, görünüşte dikkat çekici olmayan eylemler ya da anlar: Kızımın kucağımda uyuyakalması, köşedeki fırıncının rengârenk pastalarını vitrine özenle yerleştirmesi, bir bahçıvanın yürüyüş yolundaki yaprakları sakin bir şekilde süpürmesi, yaşlı bir kadının oyun parkındaki bir çocuğa sabırla yardım etmesi… Görünüşte önemsiz olan bu anlar benim için hayatın gerçek özü. İnsanlığın durumu hakkında incelikli bir şekilde büyük resmi yansıtıyorlar. Ama bana ilham veren günlük hayattan nesne ya da yerler de olabilir. Bir gün öncesinden kalma, yarısı yenmiş bir doğum günü pastası ya da terk edilmiş bir lunapark... Ayrıca yoldan çıkma, başka bir şeye dönüşebilecek durumlar, bir yerde bir şey olmuş ya da olmak üzere olduğu fikri, mekanların dram ya da çatışma katmanları gibi incelikli kavramları da seviyorum. Heykelleriniz ve enstalasyonlarınızda ve hatta diğer işlerinizin çoğunda kullanmayı sevdiğiniz gri renk, figürlerin zaman içinde donmuş ya da taşlaşmış gibi görünmesini sağlıyor. Grinin başka bir nedeni var mı? Bu griyi elde etmek için özel bir tekniğiniz var mı? Çalışmalarımın en fazla görünürlük elde eden kısmı monokromik gri ile gerçekleştirdiklerim. Bu nedenle farklı tonlarda gerçekleştirdiğim işlerden daha fazla biliniyor. İki ya da üç rengin kombinasyonlarından oluşan heykeller de yaptım. Video, tiyatro ve opera için senaryolarımın çoğu da tam renkli... Ancak üretimimin bir noktasında heykel objelerini, iç mekanları ya da manzaraları fosilleşmiş, taştan, pigmentli alçıdan yapılmış gibi gösteren kendi gri rengimi keşfettim. Bu taşlaşmış görüntü insana Pompeii’yi düşündürüyor: Zamanda donmuş bir yaşam. Neredeyse tesadüfen icat ettiğim gri kaplamanın -heykelin üzerine çok sayıda ince kaplama katmanıyla yapılan bir teknik- ışığı çok hassas bir şekilde yansıttığını, neredeyse kadife gibi bir görünüme sahip olduğunu keşfettim. Bence bu tasvir edilene özel bir hava veriyor. Figüratif formları bir tür paralel, sessiz dünyaya soyutlayan yumuşak bir cilt. Renklerin yokluğu ışığa odaklanmayı sağlıyor. Çalışmalarım asla gerçekliğin olduğu gibi simüle edilmesi, birebir mimesis ya da taklitle ilgili değil; bir ruh hali uyandırmak, yorumlamak ve gerçeklik derisinin altındaki öze dokunmak için dünyayı soyutlamakla ilgili. İzleyicinin anlamadan önce özdeşleşebileceği ve deneyimleyebileceği bir ruh hali; görsel, duyusal bir kurgu biçimi uyandırmak istiyorum. Tek renkli kadife grisi, siyah-beyaz ya da açık mavi ve yumuşak yeşil renklerdeki çalışmalarım; bildiklerimizin sessiz, konsantre varyantları. Bu nedenle hazır ürünlerle çalışmıyorum. Yüzlerce metrekare büyüklüğündeki heykellerim ve enstalasyonlarım, yorumlamanın gücü nedeniyle elle yapılıyor. Sanat eserleri dışında gri ile ilişkiniz nedir? Mesela gri giyiyor musunuz? Haha, hayır. Kıyafetler ya da kendi yaşam alanım söz konusu olduğunda gri için özel bir tercihim yok. HAYAT ASLA TEK BOYUTLU DEĞİL Uyanıklık ve uyku, hareket ve durağanlık, yaşam ve ölüm... Bunun gibi bir dizi ikiliğin çalışmalarınızın ana teması olduğunu düşünüyorum. İzleyiciye "Hayat işte böyle bir şey" mi demek istiyorsunuz? Hayat hakkında büyük laflar etmekten, hatta hayatın nasıl işlediğini ukala bir şekilde anlatmaya çalışmaktan hep kaçınmışımdır. Sunacak bir bilgeliğim yok, ama izleyiciyle birlikte yaşam üzerine düşünmeye, onunla aynı soruları paylaşmaya ve merak etmeye çalışıyorum. Hayatı trajikomik bir olgu olarak görüyorum. Hem gülünç hem de ciddi olanı, keyifli ve zor olanı, canlı yaşamı ve yaşamın durgunluğunu, keyfi ve acıyı göstermenin önemli olduğunu düşünüyorum. Hayat asla tek boyutlu değil. Sizin de belirttiğiniz gibi; kontrolü, kendimizi, kimliğimizi bıraktığımız anları ve bilinmeyene, sarhoşluğa, uykuya, bilinçaltına teslim olduğumuz anları seviyorum. Dünyanın dilsel kavranışının, mantığın ve entelektüel meşruiyetin dışında kalan o kadar çok bilinmezlik, karanlık ve gizem var ki; sanat bu kavramlara dokunan araçlardan biri. ​ “The Horseman”, “’The Boatman” ve “Hélène”… Sırada bunlar gibi yeni bir kahraman figürü var mı? Bu çalışmalarla izleyiciye, bu figürlere yansıtabileceği her türlü olası hikâyenin başlangıcını sunmaya çalıştım. Kim bunlar, nereden geliyorlar, hayatlarının neresindeler, hayatlarında neler oluyor ve nereye gidiyorlar? “The Horseman” ve “The Boatman”, mütevazı eşyalarıyla hayatlarının geri kalanına doğru yol alan yalnız gezginler. Onlar bir tür isimsiz anti-kahraman. Atlı adamın omzundaki küçük maymunun gözlerinde “Yine nereye geldik?" diyen bir bakış vardır. Atlı adamın kendisi de omzunun üzerinden benzer, arayış dolu bir bakışla bakar. Bu, şaha kalkmış bir at üzerinde tasvir edilen kahraman askeri hükümdar ya da kralın neredeyse tam tersi. Çünkü heykel tarihi boyunca bu tür tasvirlere bolca rastlanabilir. Kadın boksör Hélène ise son derece kırılgan bir genç kız. Kaslı bir atlet değil. Daha çok yolda karşılaştığı kötü dünyaya karşı kendini savunmak için boksa başladığını varsayacağımız içine kapanık bir kız. Onu huzurlu bir iç gözlem anında, sessiz, izole bir noktada boyun eğmiş bir şekilde otururken buluyoruz. Ama onları bir tür esrarengiz kahraman olarak görmenizi anlıyorum. Çünkü her biri kendi tarzında, ama dikkat çekici olmayan bir şekilde tasvir edildi. Hali hazırda planlanan büyük, mimari, sürükleyici enstalasyonlarıma ek olarak; kolunda baykuş olan gizemli kör bir kadın, büyük boy yetişkin kıyafetleri giymiş iki çocuk, şezlongda bir tilkiyi okşayan 50’li yaşlarda bir kadın gibi bazı kurgusal karakterlerin heykellerini de planlıyorum. ​ Büyük ölçekli eser yaratmanın zorlukları nelerdir? Büyük ölçekli işler ne kadar zaman alıyor ve bu sabra sahip olmak nasıl bir duygu? Geçen yıl Lyon Bienali için 1900 metrekarelik bir yerleştirme yaptım. Helsinki'deki Amos Rex Müzesi'ndeki kişisel sergim için de 2 bin metrekarelik sürükleyici bir deneyim yarattım. Bunlar genellikle taşınması için on büyük kamyon gerektiren projeler. Dolayısıyla, gerçekten de çok fazla organizasyon ve lojistik söz konusu. Neyse ki küçük bir ekibim ve benim için tüm bu pratik ihtiyaçlarla ilgilenen harika bir yöneticim var. Ekibimle bu tür büyük enstalasyonları oluşturmak için aylar sürüyor. Ve genellikle aynı anda birkaç sergi ve enstalasyon üzerinde paralel çalışıyoruz. Çünkü yılda yaklaşık 30 sergi yapıyorum. Geceleri büyük suluboyalar yapıyorum. Gündüzleri stüdyomda yeni heykeller üzerinde çalışıyoruz. Bir yandan da birkaç işçiyle birlikte dışarda bir yerde anıtsal bir enstalasyon üzerinde çalışıyoruz. Bazen çok az uyuduğum dönemler oluyor. Her büyük yeni enstalasyonda yeni zorluklarla karşılaşıyoruz. Gerçek boyutlu atlı karıncamı yaptığımızda olduğu gibi. Açık havada gösterilecekti ve bu nedenle rüzgâra ve hava koşullarına dayanması gerekiyordu. Nasıl inşa edilmesi gerektiğini anlamak için çok fazla araştırma yapmak gerekiyordu. Ya da mesela büyük bir uçurum yaptık. Devasa bir kaya oluşumunun devasa bir beton heykeli. Taşınabilir olması gereken çok ağır parçalardan oluşan bir tür zor bulmaca.. Bilgisayarda gerçekleştirilen foto-gerçekçi setler (CGI) ve hiç deneyimim olmayan “green key” stüdyolarda yapılan kayıtlarla sinematografik bir film de yaptım. Bu tür teknik ve organizasyonu zor işler her zaman adrenalin akışı sağlıyor. Bu motive edici. Elbette eserlerinizin yaratım sürecindeki aşamaları da merak ediyorum. Eğer bu gizemli bir durum değilse, biraz anlatabilir misiniz? İnsan figürleri için kombine tekniklerle çalışıyorum. Model stüdyoya poz vermeye geliyor ve birlikte etkileyici, ama aynı zamanda model için rahat ve doğal hissettiren bir poz arıyoruz. Daha sonra pozun ve yüzün kapsamlı fotoğraf dokümantasyonunu yapıyoruz. Genellikle modelin kolları, elleri, alt bacakları ve ayakları üzerinde bir yaşam kalıbı oluşturuyoruz. Baş kısmını kurumayan, uzun süre işlenebilir kille gövdeyi ise genellikle PU köpük ya da benzeri hafif, kolay işlenebilir malzemeyle şekillendiriyoruz. Daha sonra düzgün bir şekilde sıvanıyor, zımparalanıyor ve büyük bir kalıp yapıyoruz. Heykeli monolitik olarak tek bir malzemeden, genellikle polyesterden, bazen de dış mekan için bronzdan dökebiliyoruz. Son dokunuş ise ekibimle birlikte geliştirdiğimiz tek renkli kaplama. ​ Aşağıdaki cümle bir röportajınızdan: "Bir fikri tasarlamak her zaman çok basittir, en zor kısmı onu hayata geçirmektir". Hayata geçirmekte zorlandığınız bir fikriniz oldu mu? Bir sanat eserinin ana fikrinin çok basit olabileceğine ve bir sanat eserinin içeriğiyle mükemmel bir dengede olduğunda hayat bulabileceğine inandığım doğru. Masa üstündeki şişeler gibi, tamamen sıradan nesneler bile doğru şiirsel duyarlılık ve sanatsal hassasiyetle resmedildiğinde büyük bir sanata dönüşür. Görünürde anlamsız olan nesneler o zaman gerçek, temel bir içeriğe dönüşür. Çok fazla heykel ve suluboya resim yaptım ya da uygulamada başarısız olup atmak zorunda kaldığım metinler yazdım. Öğrenmek için hata yapmalısınız. Özeleştiri ile değerlendirmeye devam etmelisiniz ve kendi standardınızdan asla ödün vermemelisiniz. Çünkü er ya da geç pişman olacaksınız. Bir sanat eserinin konusu olamaz mı? Ya da konu sizin için ne kadar önemli? Bir duygudan yola çıkmak daha mı önemli? Gerçekten de bir keresinde sanatın bir konusu olması gerekmediğine dair cesur bir açıklama yapmıştım (gülüyor). Demek istediğim şey şuydu: Sanatçı biçim ve içerik arasındaki hassas dengeyi nasıl bulacağını bildiğinde en sıradan nesne bile büyük bir sanat haline gelebilir. Mesela büyük, görkemli tarihi konulardan bahseden ya da yaklaşan sorunlara karşı açıkça aktivist bir sosyal sorumluluk üstlenen sanata kesinlikle karşı değilim. Ancak Vermeer'in sessiz bir odada süt döken kadın resmi ya da Morandi'nin masa üstündeki ince şişelerden oluşan küçük koleksiyonu da dünya, melankoli ve insanlık durumu hakkında derin bir şekilde konuşur. Çalışmalarımda; ister film, ister tiyatro eseri, ister suluboya ya da anıtsal bir enstalasyon olsun, öncelikle duyusal deneyimi hemen harekete geçiren zorlayıcı bir ruh hali uyandırmaya çalışıyorum. Bu noktadan sonra çok katmanlı öğeler ekleyebilir ya da bunları görüntünün satır aralarına ustaca dahil edebilirim. Öncelikle zaman ve mekan sınırlarının ötesinde, evrensel konuşan imgeler arıyorum. Buna ek olarak, güncel meseleleri gizlice entegre etmekten kesinlikle çekinmiyorum. Bu genellikle işlerimi anakronik ve eklektik hale getirerek tüm zamanlara hitap etmesini sağlıyor. SANATÇI OLMAK KENDİNİ SÜREKLİ YENİDEN KEŞFETMEKLE İLGİLİ Son olarak, şu anda hayatınızın hangi dönemindesiniz? Geçmişte yarattığınız eserlere dönüp baktığınızda ne hissediyorsunuz? Şöyle mi diyorsunuz: "Başardım" mı diyorsunuz yoksa "Daha gidecek yolum var" mı diyorsunuz? Dört harika çocuğun gururlu babasıyım ve onlarla güzel, güçlü bir sevgi ve güven bağı kurabilmek hayattaki en önemli başarım. Sanat alanında beş yüzden fazla sergi açtım. Dünyayı dolaştım. Oyunlar ve filmler yazdım, yönettim ve senaryolarını yazdım, opera yönettim ve sahneye koydum. Şimdiye kadar yaşadığım hayat zaten çok tamamlanmış hissettiriyor. Bu nedenle hayatım burada ve şimdi sona ererse, onu zaten en dolu şekilde yaşadığımı hissediyorum. Ama hiçbir zaman dedikleri gibi 'tamamladığımı' hissetmeyeceğim. Çünkü hayat hiç bitmeyen zihinsel ve duygusal bir yolculuk olmaya devam ediyor. Bir sanatçı olmak aslında kendini tekrar tekrar yeniden keşfetmekle ilgili. Son günüme kadar gurur duyacağımı ve mutlu olacağımı bildiğim çalışmalarımın bir kısmına memnuniyetle bakıyorum. Ama elbette bugün sanatsal açıdan yeterince güçlü olmadığını düşündüğüm çalışmalarım da var. Özeleştiri yapmaya ve kendimi geliştirmenin yollarını aramaya devam ediyorum. Bu sadece sanatçılığım için değil, aynı zamanda bir insan, bir baba, bir arkadaş olarak da geçerli... Kendim üzerinde çalışmaya ve öğrenmeye devam etmek istiyorum. BENİM İÇİN O ENSTALASYON DEV BİR ‘MEMENTO MORİ’YDİ “We Were the Last to Stay” isimli enstalasyonda terk edilmiş karavan kampının hayalet ruhu beni büyüledi. İnsanların aniden ortadan kaybolduğu bir dünyadan bir kesit gibiydi. Enstalasyonu oluştururken bunu düşündünüz mü? Gerçekten de, tüm sakinlerinin yok olduğu, insansızlaştırılmış hayali bir alan göstermek ve ziyaretçiye bir zamanlar olanın yabancılaştırıcı bir ardıl imgesini sunmak istedim. Lyon Bienali için tasarladığım 1900 m2'lik mekâna özgü bir enstalasyondu bu. İzleyici; içinde bir karavan kampı, oyun alanı ve göleti olan harap bir şehir parkı arasında bir yerde, gerçek boyutlu, terk edilmiş bir kamp alanının heykelsi bir çağrışımını yarattığım anıtsal bir fabrika salonuna girdi. Ayrıca bir sebze bahçesi ve arabalar için tamir yeri de vardı. Enstalasyonun tamamını tek renkli gri, bazı kısımlarını ise siyah beyaz olarak gerçekleştirdim. Bu da bütünü oldukça hayalet, yabancılaştırıcı, sanki taşlaşmış, zaman içinde donmuş, toz tabakası altında renksiz kalmış ya da küllerle kaplanmış bir hale getirdi. Enstalasyon; küçük, modern bir hayalet kasaba gibiydi ve kenar mahallelerde, koşuşturmadan uzakta bir hayali topluluk için doğaçlama bir yaşamın neye benzeyebileceğini, bu küçük kırılgan dünyanın büyük olanda nasıl yankı bulmuş olabileceğini, mekanın terk edilmesine neyin sebeb olabileceğini anlatıyordu. Çalışmanın ismi ise paylaşılan hayaller ve hayatların ivmesi geçtiğinde, ortam canlı bir parti sonrası melankolik boşluğa yakın bir ruh haline dönüştüğünde, orada kalan son sakinlere atıfta bulunuyor. Benim için enstalasyon devasa bir 'memento mori’ydi. ​ 'Stargazing' adlı eserinizdeki fantastik izler şimdi Midjourney ve benzeri yapay zeka araçlarıyla çoğaltılıyor. Hepsi birbirinin kopyası gibi görünen yapay zeka ile mimari yönelimli bu tasarım çılgınlığı hakkında yorumunuz nedir? Dijital evrime hiçbir zaman direnmedim. Birçok filmimde CGI ile çalışarak foto-gerçekçi kurgusal film setleri yarattım. Ayrıca dijital animasyon filmleri için bugün mevcut olan tüm seçenekleri kullandım. Ancak çalışmalarımın özü her zaman analog olacak. Çünkü özellikle büyük sürükleyici enstalasyonlar deneyim açısından daha çok dokunsallığa ve duyusal güce sahip. Sanal dünya, fiziksel heykel formlarından tamamen farklı. Daha steril bir 'deriye' sahip ve fiziksel bir sergi alanındaki 'gerçek' ışık ve aydınlatmanın gücünden yoksun. Ancak, tamamen analog olan zamanlardaki her şeyin daha iyi olduğunu iddia eden biri değilim. “Eski güzel günler” diye adlandırılan zamanlarda hiçbir şey daha iyi değildi. Büyük evrensel sorular, insanlık durumu, inşa ve yıkım, savaş ve barış, doğa ve kültür arasındaki zamansız değişim asla değişmeyecek. for more Print VOL - XII SPRING 2024 490,00₺ Price Add to Cart

  • ART

    Nisan 2020 | Art | İtalya İtalya’daki müzeden salgına bakınca… Yazı | Alp Tekin H içbir şey eskisi gibi olmayacak. Herkesin dilindeki cümle bu. Peki ya sanat? Şu anda sanat ne durumda? İlerde ona ne olacak? Frieze.com yazarlarından Pablo Larios’un, İtalya’nın Torino şehrindeki ünlü Castello di Rivoli müzesinin müdürüyle yaptığı telefon görüşmesi bu sorulara yanıt olacak nitelikte. İşte, Avrupa’nın en donanımlı kurumunun başındaki müdür Carolyn Christov-Bakargiev ile yapılan görüşmeden bir alıntı: PL: Salgının müzeye ne gibi etkileri oldu? CC-B: Müze 5 Mart'ta kapandı. Başlangıçta bu virüs hakkında düşündüğüm hiçbir şeyin virüsün şu anki hali ile bir alakası yok. Bu virüs son derece bulaşıcı. Hasta izninde olan, bazılarında grip belirtileri olan altı müze çalışanım var. Ancak Covid-19 için test edilmediler. Bilet, satışlar, kitap, hediyelik eşya ve rehberli tur satışlarında büyük kaybımız var. Ne yazık ki bu telafisi olmayan yüz binlerce avro demek oluyor. Protokoller sadece gerekli personelin bulundurulmasına izin veriyor. Koleksiyonun korunduğundan ve kredi ile ilgili çalışmalardan emin olmak zorundayım. Bu nedenle mevcut durumda temel güvenlik, koruma, bina güvenliği ve bir idari çalışanım var. PL: Bu durumun uzun vadeli sanatsal etkileri neler olabilir? CC-B: Oldukça farkında olduğumuz tek şey şu: Önümüzdeki mali ve ekonomik kriz. Sanat dünyası, bir yanda 450 milyon dolara sahte Leonardo eserlerini satın alan son derece zengin koleksiyonculardan, diğer yanda ise hem sanatçı olup hem de şu andaki durumdan dolayı sanatla ilgilenemeyen genç sanatçılardan ibaret… ​ Ve bu ikisi arasındaki her şeyden! Bu durum kritik, çünkü sanatçılar için bir sosyal koruma yok. Neyse ki İtalya, ekonominin tamamen çökmesini önlemek için son derece güçlü bir finansal paketi yürürlüğe koydu. Bu paketle işçilerin maaşlarının %80'i ödeniyor. Yani bu, benim personellerim gibi müze personellerini de kapsayan bir çeşit ücretli izin. PL: Şehir şu anda nasıl hissediyor? CC-B: Geceleri şehrin insanlardan yoksun sadece evsizlerle dolu haline bakınca -çünkü evsizlerin karantinaya alınacak bir evi yok- Torino şehri, Giorgio De Chirico'nun göreceği şekilde görünüyor. Giorgio De Chirico, 1910'da, Torino'da on gün geçirdikten sonra kemerli takların metafizik resimlerini yapmıştı. Ve bu gerçekten metafizik bir durum: Şehirde lambaların ışıkları var, yanıyor, ama dışarıda kimse yok, kimse yürümüyor! Not: Ünlü müzenin Digital Cosmos sergisi başta olmak üzere birçok sergisi online olarak görülebilir. ART | Kategorinin diğer yazıları ‘Resimlerin kendi içinde tedirgin olmasını önemsiyorum’ Mahremiyeti sorgulamak daha erotik Yuzu & nom-studios sunar ‘LOOP’ sergisi Kemal Özen "Gam'zede" Online Sergi Hangi yetişkin bir ‘Gam’zede’ değil ki artık? Ali Elmacı’nın atölye günleri notları May Parlar "Collective Solitude" Online Sergi Lara Kamhi’yle paradokslar ve izolasyon üzerine... BASE’in yeni dijital projesi yakında Sessiz Odanın Çığlığı İtalya’daki müzeden salgına bakınca… Yıldızı daha da parlayacak: Salman Toor Online açılış yapan İstanbullu sergi

  • ART

    Mayıs 2021 | Art | Türkiye Görünenin ardındakiler için hâlâ süremiz var B u yıl ilki gerçekleşen sergi ve etkinlik dizisi Senkron’a “Beyond Vision / Görünenin Ardında” adlı çevrimiçi bir sergiyle katılmıştı Vision Art Platform. Senkron sona erdi, ama Vision Art bu online sergiyi 15 mayısa kadar devam ettirme kararı aldı. Beyond Vision’un sanatçıları Gökhan Balkan, Mehmet Öğüt, Özgün Şahin ve SABO. ​ 3D olarak deneyimlenen sergide Mehmet Öğüt’ün kağıt üzerine yakma tekniğiyle oluşturduğu resimleri, Özgün Şahin’in “Müşterek Alanda Kusursuz Tekrar” videoları ve tuval üzerine yağlı boya çalışmaları, SABO'nun John Fowles'tan esinlenmiş Magus serisi resimleri, Gökhan Balkan’ın ise kültürle doğayı insan sonrası bir perspektifle ilişkilendiren kayıt üzerine UV baskı işleri yer alıyor. ​ İFADE BİÇİMLERİ BAMBAŞKA Mehmet Öğüt kibrit ya da hürmüzün kağıt üzerinde bıraktığı izlerle resim yapıyor. Aslında resmi ateşin ve havanın yapmasına izin veriyor da diyebiliriz! Böylece klasik sanatın temsil geleneklerinin karşısına doğanın ustalığını yerleştiriyor. Kültür ve doğa çelişkisi tartışması Gökhan Balkan’ın işlerinde de odak noktası. Balkan, insan merkezli tarihin dünyada bıraktığı yara izlerine bakıyor. Onun kompozisyonlarında hissedilen ritim duygusu Özgün Şahin’in işlerinde de yankı buluyor. Şahin, kaotik kent yaşamının içinde gizli geometrik düzeni ve belki de huzuru, kaleydoskopik imgelerde ve izole edilmiş anlarda yakalıyor. ​ SABO ise izolasyon halinin sanrılar ve gerçekler arasında sınırları eşik haline getirdiği bir deneyime odaklanıyor. Özetle “Beyond Vision” sergisi akışın, tekrarın, dönüşümün, yaşam döngüsünün göze getirilmesinde imgenin imkanlarını sorguluyor. Öte yandan sergi, Vision Art Platform’un Akaretler’deki yeni mekanından sanatseverlere ulaşan ilk sergi olma özelliğine de sahip. ​ Instagram: @visionartplatform Web: visionartplatform.co 3D sergi turu için tıklayın!

  • ART

    Mayıs 2021 | Art | Türkiye OLİMPOS SERGİLERİ-2 Ruh hallerinin peyzajına davetlisiniz Yazı | Onur Baştürk K abataş-Karaköy arasında trafik felç. Bu yüzden “Olimpos Sergileri-2: Peyzaj”ın sergilenme mekanı olan Zülfaris Sinagogu’na doğru hızlı adımlarla yürüyorum. Halimden memnunum, bir de kaldırımda zırt pırt karşıma çıkan şu motosikletliler olmasa! Vietnam’daki motosiklet trafiği gibi, sağımdan solumdan aniden ve gayet hızlı motosikletliler geçiyor. Çünkü trafikte ilerleyemeyen kendini kaldırıma atıyor. Orası da yola dahil ya! Buraya kadar her şey tipik İstanbul kaosu, maalesef alıştık. Zülfaris Sinagogu’ndan içeri girer girmez ise tüm dünyam anında değişiyor. ​ BU ESER TANIDIK ​ Beni karşılayan eser İsmail Yılmaz’a ait o nefis fotoğraf. “Nü peyzaj” diyorum ben bu fotoğrafa. Şu an tamamen kendim uydurdum bu tanımı! Bu fotoğrafın bir benzerine Yuzu’nun Vol3 edisyonunu hazırladığımız günlerden beri aşinayım. Çünkü dergide Yılmaz’ın o eserine yer vermiştik. O günden beri aklımda: O savunmasız bembeyaz bedenin yeşillikler arasında yatışı. Sanki sonsuz ve huzurlu bir uykuda. Doğayla bir, doğayla bütün. O serinin devamı var Zülfaris’in içinde. Önce onlara bakıyorum. Hepsi farklı bir doğal ortamda çekilmiş. Tüm seriyi satın alıp çıkmak istiyorum, öyle bir iştahla! ​ Hemen ortadaki aynalı, kemerli, kubbeli mini tapınak yerleştirmesi dikkatimi çekiyor. Bir an onu da sergiye dahil bir eser sanıyorum. Ama bu FIELDS tarafından tasarlanmış. Bu tasarım yerleştirmelerin mekan içinde devamı ve bir anlamı var. Mesela Elif Çatlıoğlu’nun “Hayalperestin Uyanışı” tabloları aynı tarz bir yerleştirmenin içinde. Bir tür “günah çıkarma odası” gibi… Taner Ceylan’la sergi çıkışı karşılaştığımda, FIELDS’ın yaptığı bu yerleştirmeleri özellikle istediğinden bahsediyor. Tapınak hissini daha çok verebilmek için… ​ FAVORİM: ÖTEKİ KIYI ​ Sinagogun üst katındaki eserler arasında favorim Gurur Birsin’in “Öteki Kıyı”sı. Öyle etkileyici ki, uzun süre eserin önünde kalakalıyorum. Denizden çırılçıplak çıkmış figür, soğuk renkler ve kıyının öteki tarafında bir harabe. Hem sonu hem de başlangıcı aynı anda temsil ediyormuş gibi geldi “Öteki Kıyı” bana. “Son” diye anlamlandırdığım harabeler. Yani “geçmiş”. Çıplak figürün kıyıya bakması ve öylece durması ise yeni bir başlangıç. Hatta belki paralel evrendeki başlangıç. Dediğim gibi, üzerine satırlar döşenmekten bıkmayacağım bir iş Gurur Birsin’in “Öteki Kıyı”sı. “BU GENÇ KADIN BAŞKA BİR KOZMOSTAN BAKIYOR” Ve en alt kattayım… Burada da üst kattaki aynalı kubbenin bir devamı var. Metalden yapılmış olanı. Onun üzerine eserler yerleştirilmiş. Zaten tüm sergide eserler kadar mekanın kendisine, mekanın kendisi kadar tüm eserlerin zekice ve ustaca yerleştirilmiş olmasına hayran kaldım. Sıradanlığın kıyısından geçilmemiş. Sıradanlığın ve de pespayeliğin fena halde kıyılarında gezindiğimiz bugünlerde bu serginin tümü ayrıca iyi geldi. Emeği geçen herkese bir ‘sergi gezgini’ olarak teşekkür etmeliyim… Alt kattaki favorimi de söyleyeyim: Yağız Gülseven’in “Sağanak Yağış”ıyla Ayşenur Şentürk’ün “Zihin Köşesi” adlı işi. Şentürk’ün bir işi daha var sergide. O da yuvarlak bir delikten gözünüzü yerleştirerek görebildiğiniz, karanlık bir odanın içinde sergileniyor tek başına. Şentürk’ün işleri için Taner Ceylan serginin kitabında şöyle diyor: “Bu denli genç ve narin bir varlıktan bu kadar yaşlı, muazzam kasvetli ve ışıltılı tuhaf resimler gelince gerçekten çok şaşırdım. Hemen anladım ki bu genç kadın başka bir kozmostan bakıyor, başka bir şeylere şahitlik edip başka durumları betimliyor.” Ceylan haklı, Şentürk’ün işlerindeki tuhaf ışıltının bağımlısı oldum görür görmez. ​ TİPİK PEYZAJ TABLOLARI BEKLEMEYİN ​ Son olarak Taner Ceylan’ın, yine serginin kitabında kaleme aldığı yazısından bir kuple gelsin: “Pekala ruhların ve ruh hallerinin de birer peyzajı söz konusu olabilir. Güzelliğin olduğu kadar çirkinliğin, nefretin olduğu kadar sevgi ve aşkın peyzajından söz edilebilir”. Ceylan’ın bu cümlesi önemli. Çünkü serginin teması “peyzaj” olunca izleyici tipik peyzaj tabloları bekleyip manasız hayal kırıklığına uğrayabilir. O yüzden Ceylan “peyzaj”ı daha çok bir metafor olarak kullandığını belirtip kibarca uyarmış izlemeye geleni. Ve alışılmadık olanı yapmaya çalışmış. ​ İkinci “son olarak” sözüm şu: Sergi 11 hazirana kadar devam ediyor. Zülfaris Sinagogu’nu Google’da aramayın. Çünkü konum yanlış çıkıyor. Zülfaris Karaköy Derneği diye arayın, doğru çıkıyor. Benim gibi dolanıp durmayın Karaköy’de, üzülürüm.

  • ART

    April 2023 | Art & Culture | Vol 9 BOSCO SODI Unique, unrepeatable explorations words Onur Baştürk photos Alex Krotkov, Greg Delves H e paints large-scale, textured paintings. Sometimes sculptural objects... The main indispensable raw, natural material. Sawdust, wood, pulp, clay, and sometimes even solid volcanic magma collected from the volcano can form his artifacts. ​ He sees the creative process as something unrepeatable and describes this process as “controlled chaos”. That is, he mixes raw materials with natural fibers and glue to create the dense surface of the paintings. As the layers of material dry, the surface begins to take shape. The textured surface, which naturally cracks, is a product of both the creative process and nature’s unpredictability. He also shapes the clay with his hands into smooth, solid cubes, which he allows to dry in the sun before firing them in a traditional brick kiln. Each cube takes on a unique identity as the material changes in color and texture during this process. ​ These are the first characteristics that come to mind about Mexican artist Bosco Sodi... but of course, there are more! For example, Casa Wabi, the ‘art residency’ center for artists founded in Oaxaca. Or the unforgettable landscape of 195 stunning clay balls representing the world’s nation-states... ​ I LOVE WORKING WITH CLAY Have you focused more on sculpture and Mexican heritage traditions in recent years? Or has that always been the case? Actually, I have always been interested in working with sculpture as an object or establishing its relationship with space. Also, the strong presence of stone figures had always attracted me, as my family took me to the Mayan ruins as a child. The sculptures you made out of clay are very remarkable. You say that it’s in our DNA to work with clay. In fact, all the earliest sculptures in human history are made of clay. When did your connection to clay begin? I have been working with clay since I was a child. But when we opened Casa Wabi, I encountered clay again. Because there is a great variety of artisans here. I love working with clay. Clay is a very interesting material. Because it contains four elements... ​ Your clay balls, “What Goes Around Comes Around”, also exhibited at the Venice Biennale, were like old relics... I made these clay balls, all different from each other, by hand and fired them in the kiln. At the end of the Venice Biennale, Venetians could buy one of the balls and take it home! ​ You collected solidified volcanic magma from the Ceboruco volcano to make stone sculptures. How did you discover it? Is it not hard to collect? ​ I was sure that I would get the rocks from this volcano. But I did not carve the rocks. I chose rocks with interesting shapes and cleaned them. Then I polished them with red and real gold glass. The idea was to create an object of desire from a rock that was organic and unique. UNPREDICTABLE STATE OF THE NATURAL MATERIAL It is essential for you to use the raw materials of nature. Which raw material interests you the most? ​ I work with sawdust in my paintings and stone or clay in my sculptures. I love that organic materials are unpredictable and always lead us to a unique result, a place of no return. Will you be making more sculptures from now on? Or have you left your production process to “uncontrolled chaos”, as is the nature of your work? My point is the lack of control and the fact that things evolve on their own. For unique and unrepeatable undertakings... How are the works in your latest exhibition, “Alabanzas”? This exhibition is about my works during the pandemic. I wanted to show people how healing could creating be in these difficult times. What does the Casa Wabi you set up for artists mean to you? Is this really the place you imagined? Casa Wabi is a life project for me. The artists are selected by a board of trustees and then invited. We can invite six artists at a time, and they work with the local community. It is a project I am very proud of! You live between New York and Oaxaca. Does living in different cities and areas nourish you? Home for me is New York. The place where my kids go to school is our main place. Oaxaca is where I see my family and friends and ‘retouch’ my roots. I love this multicultural perspective that inspires much of my work. What will be the content of your exhibition to be displayed this fall at Sevil Dolmaci Gallery in Istanbul? Since it is my first exhibition at the gallery, we plan to show the best works, paintings, and sculptures from different series, as well as some of my latest works. CASA WABI ​ Casa Wabi was founded by Bosco Sodi to promote the exchange of ideas between artists and local communities. The gallery is located in the Mexican city of Puerto Escondido, overlooking the Pacific Ocean. ​ Named after the Japanese philosophy of wabi-sabi, in which imperfections are blessed, Pritzker Prize-winning architect Tadao Ando designed this spacious art center. At first glance, Casa Wabi stands out for its thatched roof made of dried palm leaves. Buildings with this type of roof, common in the region, are called “palapa”. Casa Wabi’s interiors, on the other hand, have a more modern feel with geometric concrete walls, columns, stone floors, and wooden shutters. for more Print VOL - IX SPRING 2023 Out of Stock Add to Cart Dijital / Pdf YUZU MAGAZINE - IX 60,00₺ Price Add to Cart

  • ART

    Nisan 2020 | Art | Türkiye Ali Elmacı’nın atölye günleri notları Yazı | Ali Elmacı S algın ortaya ilk çıktığında bir telaş durumu anlamlandırmaya, bu yeni normale alışmaya çalıştım. Başlarda bu kolay değildi. Geceleri uyumamaya ve peşi sıra uykularımda bu virüsle ilişkili kabuslar görmeye başladım. Zaman geçtikçe anladım ki, bu karamsar duygulardan beni kurtarabilecek tek şey çalışmak! Atölyemde çalışmanın beni iyileştireceğini biliyordum. Ama bu karamsar ve belirsiz süreçte çalışmamı tetikleyecek bir motivasyon bulmalıydım. Motivasyon yanıbaşımdaydı: En sevdiğim varlıklar, hayvanlar. Evlerimize çekilip sosyal hayattan izole olduğumuzda, sokaklarda onlarla kim nasıl ilgilenecekti? Bu konuda ne yapılabilir diye düşündüm. İLK HAFTA BU MOTİVASYONLA GEÇTİ Yakından takip ettiğim, sahipsiz hayvanlar için çalışan derneklerden üçünü seçtim ve bu derneklerden birine ya da her birine 100 TL bağışta bulunacak kişiye resim hediye edeceğimi duyurdum. Yapım sürecini zaman zaman canlı yayında da paylaşacağım resmimi, belirttiğim derneklere bağışta bulunan bir kişiye canlı yayında kura çekerek hediye edecektim. Projeye tahminimin üzerinde bir ilgi oldu. İzolasyonun ilk haftası bu projeyle büyük bir motivasyonla geçti. Nihayetinde resim sahibini bulurken, seçtiğim derneklere de maddi katkı sağlamış olmanın verdiği doyumsuz mutluluğu yaşadım. Bu projeyi şimdi başka sanatçılar sürdürüyor ve bunun için de ayrıca mutluyum. “ASLINDA BEN DE SENİ SEVİYORUM” Atölyeye kapanıp çalışmayı yeterli devire ulaştıktan sonra tıkır tıkır çalışan bir motora benzetirim. Doğru bir motivasyonla başlayan çalışma düzeni haftalarca bölünmeden gidebilir. İlk haftanın ivmesi, tempomun gerekli devire ulaşmasını sağlamaya yetti de arttı bile. Şu sıralar, hemen arkamda bir bölümünü gördüğünüz “Aslında Ben de Seni Seviyorum” isimli yeni serim üzerinde çalışmaktayım. Bu seride daha çok ikili ilişkilere yöneliyorum. Birbirimizden beklentimiz nedir? Nereye kadar sevebiliriz, sınırlarımız nedir ve bu sınırları kimler ne şekilde oluşturur? Bu sınırların oluşmasına sebep olan faktörler nelerdir gibi sorular çerçevesinde karanlık ve komik diyebileceğim işler üretiyorum. Serinin gidişatından oldukça memnunum. İZOLASYONUN BU YÖNÜNÜ SEVDİM Aslında zamanı bölen tarih ve saatlerin önemi yavaş yavaş ortadan kalktıkça, onu daha verimli kullanmaya başladım. Hem daha çok çalışıyorum hem de vaktim artıyor. Şehirde zaman bir kasabadaki gibi ilerlemeye başladı. İzolasyonun bu yönünü çok sevdim. Atölyemde sakin ve huzurlu bir tempoda çalışıyorum. Beslenmeme dikkat ediyorum, yemek yapmayı seviyorum. Düzenli olarak evimi temizliyorum. İzleyemediğim filmleri izliyor, ertelediğim okumaları yapıyorum. Üretimime, hatta gündelik yaşamıma bile etkisi olan rüyalarıma gelince… Olanca ilginçliğiyle devam etmekteler! Elbette haddinden fazla maceralı rüyalar görmemin bir sebebi de, uzun geceler boyu izlediğim filmlerin bilinçaltıma olası etkisi. Mesela önceki gece gördüğüm rüyada, virüs zombilerin ortaya çıkmasına sebep olmuştu! Nedenini bilmediğim bir şekilde bisikletle İstanbul'dan orman yolunu takip ederek Bursa'ya gidip orada mahsur kalan, şu an üzerinde çalıştığım resimdeki kadın figürü olabileceğini düşündüğüm birini kurtarmaya çalışıyordum. Rüya içindeki en büyük derdim ise kurtardığım kişiyle ormanda yokuş yukarı bisikletle zombilere yakalanmadan yoluma devam edebilecek miydim sorusuydu! SON BİR NOT… Bu yeni süreç elimizden bazı sevdiğimiz alışkanlıkları alırken, unuttuğumuz eski alışkanlıklarımızı da hatırlatmaya ve bundan sonraki hayatımızda onları bir daha rafa kaldırmamamız gerektiğini öğretmeye devam ediyor. ART | Kategorinin diğer yazıları ‘Resimlerin kendi içinde tedirgin olmasını önemsiyorum’ Mahremiyeti sorgulamak daha erotik Yuzu & nom-studios sunar ‘LOOP’ sergisi Kemal Özen "Gam'zede" Online Sergi Hangi yetişkin bir ‘Gam’zede’ değil ki artık? Ali Elmacı’nın atölye günleri notları May Parlar "Collective Solitude" Online Sergi Lara Kamhi’yle paradokslar ve izolasyon üzerine... BASE’in yeni dijital projesi yakında Sessiz Odanın Çığlığı İtalya’daki müzeden salgına bakınca… Yıldızı daha da parlayacak: Salman Toor Online açılış yapan İstanbullu sergi

  • ART

    Kasım 2022 | Art | Türkiye ARTWEEKS’İN YEDİNCİ EDİSYONU B eşiktaş’taki Akaretler’in başlangıcı 1875 yılına dek uzanıyor. Sultan Abdülaziz’in talimatıyla Sarkis Balyan tarafından inşa ediliyor Akaretler. O dönem bu evler Dolmabahçe Sarayı’nın önemli görevlileri tarafından kullanılıyor. Akaretler’in günümüz şehir hayatı rotasında popülerleşmesi ise W Oteli’nin açılmasıyla beraber gerçekleşti. W Otel açılmadan önce Bilgili Holding tarafından tüm evler restore edilmeye başlanmıştı. Ama uzun süre Akaretler’in tek gündemi W Otel oldu. Özellikle ilk dönem Jean Georges’un meşhur Spice Market restoranı ve otelde yapılan partiler burayı kısa sürede cazibe merkezi haline getirmişti. Sonradan hem Spice Market hem de partiler sona erdi. W Otel de gece hayatı rotasından çıktı. Ama bu kez de Akaretler’deki evleri sanata açma fikrinden yola çıkan Artweeks doğdu. Ve işte bu hafta yedinci kez düzenleniyor Artweeks@Akaretler. En az Contemporary kadar beklenen bu butik fuar, yoğun gündemde gözden kaçan ya da sadece burası için üretilmiş sanat işleriyle gözde bir sanat etkinliği oldu. Üstelik süresinin uzun tutulması da şehrin yoğunluğunda fuara gelemeyenler için bir avantaj oluşturuyor. Bu yıl da Artweeks’in süresi uzun. 2 kasımda başlayıp 13 kasıma kadar sürüyor. Ücretsiz oluşu da Artweeks’in bir diğer artısı. Geçtiğimiz bahar yapılan son Artweeks’i 110 bin kişi gezmiş. Bu sayı bu yeni edisyonla gayet katlanabilir de… YENİ KOLEKSİYONERLER Artweeks ve genç sanatçıları destekleyen (BASE ve Mamut Art gibi) fuarların en önemli katkısı ise sanat piyasasını demokratikleştirmeleri. Yeni nesil koleksiyonerlerin oluşmasını sağlamaları. Her ne kadar sanat eserlerinin de fiyatları fırlayıp gitmiş olsa da, hâlâ ulaşılabilir fiyata eser bulmak mümkün. Artweeks@Akaretler’in katılan galeriler arasında Ambiedexter, Anna Laudel, Arton, Bosfor, Ferda Art Platform, Galeri 77, Galeri Nev, Krank, Labirent, Martch, Merkur, Mixer, Onearc, Öktem Aykut, Pi Artworks, Pilevneli, Sanatorium, The Empire Project, The Pill yer alıyor. SEVENTH EDITION OF ARTWEEKS T he beginning of Akaretler in Beşiktaş dates back to 1875. Akaretler is being built by Sarkis Balyan on the orders of Sultan Abdulaziz. At that time, these houses were used by important officials of the Dolmabahce Palace. The popularization of Akaretler in today's city life route took place with the opening of the W Hotel. Before W Hotel was opened, all houses had been restored by Bilgili Holding. But for a long time, the only agenda of Akaretler was W Hotel. Especially in the first period, Jean Georges' famous Spice Market restaurant and the parties held at the hotel made this place a center of attraction in a short time. Later, both the Spice Market and the parties came to an end. W Hotel is also out of the nightlife route. But this time Artweeks was born with the idea of opening the houses in Akaretler to art. And here is the seventh edition of Artweeks@Akaretler this week. This boutique fair, which was expected at least as much as Contemporary Istanbul, became a popular art event with art works that were overlooked in the busy agenda or produced only for this place. Moreover, keeping the duration long is an advantage for those who cannot come to the fair in the busy city. This year, too, Artweeks has a long run. It starts on November 2 and lasts until November 13. Being free is another plus of Artweeks. 110 thousand people visited the last Artweeks held last spring. This number can be multiplied quite well with this new edition… NEW COLLECTORS The most important contribution of Artweeks and fairs that support young artists (such as BASE and Mamut Art) is their democratization of the art market. To ensure the formation of a new generation of collectors. Although the prices of works of art have skyrocketed, it is still possible to find works at affordable prices.

  • ART

    Ocak 2021 | Art | Türkiye YUZU Selections Vol - l KOLEKTA Yazı | Onur Baştürk D ijital sanat platformları arasında en geniş arşive sahip olan Kolekta’yla geçen yıl tanıştık. Galeri temsiliyeti olan sanatçılarla bağımsızları bir arada sunan Kolekta, 600’ü aşkın sanatçının 6000’e yakın sanat eserini tek bir adreste bulma imkanını sağladı sanatseverlere. ​ Biz de bu yelpazesi geniş dev koleksiyondan Yuzu dünyasını yansıtanlarla bir seçki yaptık. ​ Seçkilerin amacı genelde bir "öne çıkarma" gibi görünse de, aslında "yeniden bakma"yı da sağlıyor. Çünkü bazen ilk baktığımızda günlük rutinlerimizin hızlı döngüsü arasında dünyasına erişemediğimiz eserler olabiliyor. Onlara yeniden, sakin bir şekilde bakmak gerekiyor. Umarım ilk "Selections"ı seversiniz. Devamı gelecek... Unutmadan; işbirlikleri için İdil Berkant-Ali Kerem Bilge ve Aslı Boduroğlu'na çok teşekkürler. NADİDE AKDENİZ ALİ BİLGE AKKAYA DUYGU AYDOĞAN TUFAN BALTALAR BEKİR DİNDAR AHMET DURU LEYLA EMADİ ALP İŞMEN ÖZGE KAHRAMAN FATİH KAHYA FIRAT NEZİROĞLU ŞENER ÖZMEN LEYLA PEKMEN ERİNÇ SEYMEN APOLONIA SOKOL GÜLCAN ŞENYUVALI ALİ TAPTIK AYŞE TOPÇUOĞULLARI MEHMET ALİ UYSAL NADİDE AKDENİZ İsimsiz, 2011 Tuval üzerine yağlı boya, 160 x 160 cm ALİ BİLGE AKKAYA 1G1, 2014 Diasec, 45 x 61,5 cm DUYGU AKDOĞAN İnsan Sonrası Serisi, 2020 Polimer Kil, Epoksi Reçine, Akrilik, 70 x 35 x 7 cm TUFAN BALTALAR İsimsiz, 2017 Tuval üzerine yağlı boya, 60 x 90 cm BEKİR DİNDAR Ada, 2018 Fine art fotoğraf baskısı, kahverengi ahşap çerçeve, 50 x 50 cm AHMET DURU İstilacı Bitkiler I, 2020 Kâğıt üzerine karakalem, 32 x 37,5 cm LEYLA EMADİ Self Mutation, 2017 Akrilik, Ø 110 cm ALP İŞMEN Melek, 2020 Kâğıt üzerine mürekkep, 42 x 29.7 cm ÖZGE KAHRAMAN The Sound of the Underground, 2020 Pointillist Technique on Canvas, Ø 60 cm FATİH KAHYA İsimsiz, 2019 Keten bez üzerine yağlı boya, 45 x 63 cm (Çerçevesiz) FIRAT NEZİROĞLU Lonely Word, 2017 El dokuması, yün, pamuk, polyester, 93 x 139 cm ŞENER ÖZMEN Supermuslim, 2003 Alüminyum üzerine C-print baskı, 70 x 50 cm (her biri) LEYLA PEKMEN Daydreaming, 2020 Kâğıt üzerine akrilik, 21 x 29 cm ERİNÇ SEYMEN Konfor Alanı A, 2016 Kâğıt üzerine mürekkepli kalem, 72 x 72 cm APOLONIA SOKOL Marcel & Simon E., 2020 Tuval üzerine yağlı boya, 92 x 65 cm GÜLCAN ŞENYUVALI Çift, 2009 Bez üzerine karışık teknik, 20 x 30 cm ALİ TAPTIK Surface Phenomena Series 9, 2013 C-Print, 30 x 30 / 60 x 60 / 90 x 90 / 120 x 120 cm AYŞE TOPÇUOĞULLARI İsimsiz, 2018 Tuval üzerine akrilik, Ø 50 cm MEHMET ALİ UYSAL Paper Boat, 2017 Metal, site specific

  • ART

    Ocak 2022 | Art | Volume VI ÖNER KOCABEYOĞLU “Türkiye’deki fuarları yeterli bulmuyorum, hepsi panayır” Yazı | Onur Baştürk Fotoğraflar | Elif Kahveci Ö ner Kocabeyoğlu için “en paylaşımcı koleksiyoner” tanımını yapsam yanlış olmaz. Çünkü koleksiyonunu sürekli kapalı kapılar ardında tutmuyor, farklı sergiler vasıtasıyla gün yüzüne çıkarmayı seviyor. 2011 yılında Santral İstanbul’da gerçekleşen “20. Yüzyılın 20 Modern Türk Sanatçısı” sergisini hatırlayın. Ya da çok geriye gitmeyin, geçtiğimiz yılın son günlerinde Alan Kadıköy’de açılan aynı isimli devam sergisini hatırlamak bile yeterli... Koleksiyonunda 250 sanatçının 2000’e yakın eseri bulunan Öner Kocabeyoğlu, aynı zamanda sözünü sakınmayan bir koleksiyoner. Mesela Türkiye’de düzenlenen sanat fuarlarını yeterli bulmuyor, onları panayıra benzetiyor. Mesela son 15 yıldaki konut ve AVM sayısıyla açılan müze ve sanat merkezi sayısının orantısızlığına dikkat çekiyor. Şimdi olanca samimiyetiyle, söz onda... Devamı için... Print VOL - VI WINTER 2022 Out of Stock View Details Dijital / Pdf YUZU MAGAZINE - VI 60,00₺ Price View Details

  • ART

    April 2023 | Art & Culture | Vol 9 SALUSTIANO Art, like love, will exist forever words Onur Baştürk W hat is the criterion for choosing the faces in your works? Is it the beauty of the model’s face or the meaning in their facial expression? ​ For me, the most important thing about a face is the spiritual and mental power it reflects. If it has enough spirituality in it, it is certainly beautiful. Which face has impressed you the most so far? ​ I cannot be objective in this answer. The face of my son Horacio. What are the differences between the child model and the adult model? Which one is more inspiring for you in your work? Adults have an unnatural relationship with photography. We pose with our “best face” with the attitude of being favored. That does not suit me either. Children pose more spontaneously. For them, it is like a game. For example, the brothers Juan and Miguel Palacín who became angels consecutively. They posed with absolute naturalness. Of course, if the adult model is a professional, that is fine. For example, I have been working for several years with the model Zahara from Seville, who is beautiful and poses like a real artist. ​ In your hyperrealistic paintings, the color in the background draws attention as much as the figure. You use red the most. Why red? ​ First of all, let me state that my paintings are not hyperrealistic. Hyperrealism represents a photograph of reality, not reality. I do not try to make my paintings look like a photographic or naturalistic realist. My paintings are idealized versions of the classical Greco-Roman sculptural style. The background of my paintings is also plain. There is no specific description of the place. We can reflect ourselves on this plain and meaningless background. Because, in reality, they are landscapes or not. Abstracted landscapes... ​ Why red? In Spanish, the color red is called “colorado”. Color and colorado have the same root as the Latin “coloratus” (to color, to give color). Therefore, red also stands for the color itself. In addition, red has great symbolic power. We all associate it with intense emotions, power, blood, and passion. The Hebrew word for red means blood, which is also the element of earth. And this name (“Adam”) was given to Adam, the first man. So this color is closely associated with the beginning of time, life-giving blood, the beginning of life, and the shedding of the first blood. For me, red is a metaphor for transcendence. THEY ARE MY FIGHTERS AGAINST UGLINESS ​ Marina Con Pistola from the series “Terriotorio de Ternura” is one of your most impressive works. Violence or innocence? Which of these interests you? ​ Although I work with fundamental concepts, I avoid anything that implies a definition. If there were violence in my work, that would also be a kind of violence! But if there is innocence, it is a combative innocence. There is an artifact in which a figure represents the angel of Eden. For me, Eden is a garden I created to defend and protect myself against mediocre and decorative art. It is self-indulgent, thoughtless, and ugly art. Yes, these guys with guns are my warriors in my war against this ugly art! When did you start to shape the style of your paintings? I have had a personal style since my teenage years. Of course, I have aged. But there are a few elements that have remained over the years: Like poetry, austerity, humor, and a bit of hooliganism. I read that you are a Hockney, Holbein, and Bacon fan. Why them? Although they are very different, what they have in common is that their paintings are full of mystery and suggestion. Who else have you drawn inspiration from? Michelangelo Antonioni, Stanley Kubrick, the poet Guillaume Apollinaire, David Bowie, Tadao Ando, Bugs Bunny, BMW commercials, my first communion, streets, quince jelly, 1970s advertisements, travel, and my son Horacio. ​ I DO NOT FEEL LIKE A HUNDRED PERCENT SEVILLIAN ​ How does living in Seville affect your art career? I really do not know how Seville has affected my work! My family is from another Andalusian province. That is why I have never felt 100 percent Sevillian. I think that being not only from Seville but also from Andalusia had an effect on me. Andalusia is a region where many cultures, religions, and races are interwoven. That is why we are so culturally rich and open-minded. Most of us have a special sensitivity to art and nature. ​ ALL OF LIFE IS A DREAM, AND A DREAMS ARE... DREAMS ​ You have also made NFTs of some of your popular works. What do you think about NFT? For me, virtual life has the same consistency as the life we dream about. Usually, we experience our dreams with the same intensity as the emotions we have when we are awake. Sometimes the line between dreaming and waking is blurred. As Plato describes in ‘The Myth of the Cave’ or as Segismundo, the character in Calderón de la Barca’s great play ‘Life is a Dream’, states: “All of life is a dream, and dreams are... Dreams”. ​ The most important thing in art is the artistic experience. This experience is the same in real life, dreams, or virtual life. I believe that digital art will last. But it will not replace traditional art, as many think. I believe the real and the virtual will seamlessly coexist and enrich each other. What do you think of artworks created with artificial intelligence? The nature of art is inherently human. Therefore, what artificial intelligence produces must have a different name. It cannot be called art. Due to artificial intelligence, will the art of painting become extinct in the coming years? Art, like love, will exist forever. for more Print VOL - IX SPRING 2023 Out of Stock Add to Cart Dijital / Pdf YUZU MAGAZINE - IX 60,00₺ Price Add to Cart

  • ART

    February 2024 | Art & Culture english below Istanbul's new art fair ART SHOW N ormalde İstanbul’un modern sanat dünyasında şubat ayında hareketlilik olmaz. Ama bu hafta rüzgâr başka bir yönden esecek ve İstanbul yeni bir butik sanat fuarıyla tanışacak: Art Show. Bu fuarın önemli bir farkı var. İlk kez bir sanat fuarını bizzat galeriler organize ediyor. 24 çağdaş sanat galerisinin bir araya gelerek oluşturduğu Art Show, bir başka adıyla “Galeriler Buluşması”, salı günü ön gösterimle The Ritz-Carlton Residences’da açılacak. Ve 25 şubata dek aynı yerde devam edecek. Çağdaş sanat ortamında önemli konumda olan galerilerin temsilcileri bu etkinliğin organizasyonunda iş bölümü yaptılar. Belki de ilk kez dayanışma odaklı bir sergileme modelini benimsediler. Hem sergi hem de konuşma serilerinin yer alacağı Art Show’un amacı profesyoneller ve katılımcılar arasında verimli bir diyalog kurmak. Bu amaçla Art Show ücretsiz. Peki katılımcı galeriler kimler? Şöyle sıralayalım: Ambidexter, Anna Laudel, Art On İstanbul, artSümer, Bosfor, BüroSARIGEDİK, C.A.M Galeri, Ferda Art Platform, Galeri 77, Galeri Nev İstanbul, Galerist, Kairos, Martch Art Project, Merkur, Öktem Aykut, PG Art Gallery, Pilot, Pi Artworks, Pilevneli, Rıdvan Kuday Gallery, Sanatorium, The Pill, Versus Art Project, x-ist. Art Show’daki farklı galerileri ortak bir dil altında toplayacak mimari tasarımı yapanlar da alanının iyi isimleri: Emre Arolat ve Murat Tabanlıoğlu. N ormally, there is no activity in Istanbul's modern art world in February. But this week, the wind is blowing from a different direction, and Istanbul is getting a new boutique art fair: Art Show. This fair has one important difference. For the first time, an art fair is being organized by the galleries themselves. A gathering of 24 contemporary art galleries, Art Show, also known as "Meeting of Galleries," will open with a preview on Tuesday at The Ritz-Carlton Residences. It will continue at the same venue through February 25. Representatives of galleries that are important in the contemporary art scene have collaborated in organizing this event. Perhaps for the first time, they have adopted a solidarity-based exhibition model. The aim of the Art Show, which will include both an exhibition and a series of talks, is to establish a productive dialogue between profess ionals and participants. To this end, the Art Show is free of charge. So who are the participating galleries? Let's list them as follows: Ambidexter, Anna Laudel, Art On Istanbul, artSümer, Bosfor, BüroSARIGEDİK, C.A.M Gallery, Ferda Art Platform, Gallery 77, Gallery Nev Istanbul, Galerist, Kairos, Martch Art Project, Merkur, Öktem Aykut, PG Art Gallery, Pilot, Pi Artworks, Pilevneli, Rıdvan Kuday Gallery, Sanatorium, The Pill, Versus Art Project, x-ist.

bottom of page