December 2024 | DESIGN & INTERIORS
TURKISH BELOW
ARCHITECTURAL CRITICISM on the EDGE of VIOLENCE
words Alp Tekin
The shared belief that nothing will change or new ideas cannot emerge without a critical perspective on the world... This was the starting point for the "Architectural Criticism" panel program organized by DAC Communication at the Istanbul Modern Museum Auditorium. Held under the title "On the Edge of Violence," the program featured 15 speakers this year (including Murat Germen, Deniz Ülke Kaynak, Erdem Ceylan, Alireza Taghaboni, Heval Zeliha Yüksel, Celal Abdi Güzer, Hürriyet Öğdül, Ahmet Tercan, Ece Ceylan Baba, Levent Çırpıcı, Emre Arolat, Bekir Ağırdır, Can Öz, Korhan Gümüş, Bülent Tanju, and Nilay Örnek) across four sessions.
The program addressed architectural criticism through themes such as earthquakes, migration, and war. The first session, titled "Destruction-Architecture-Wounded Spaces," was moderated by Prof. Dr. Ece Ceylan Baba and featured researcher Bekir Ağırdır, architect Emre Arolat, and architect, photographer, and archivist Murat Germen, who shared insights on collaborative efforts following the Antakya earthquakes.
SELECTED HIGHLIGHTS FROM THE TALKS
EMRE AROLAT: I can begin by highlighting how we fail to organize even within the field of architecture. Sometimes, the goodwill of architecture is, in fact, profoundly detrimental! What emerged was a narrative of structured, orchestrated violence—but unfortunately, this orchestration was not genuinely architect-driven. This political construct blatantly instrumentalized architecture, steering it towards a specific agenda.
MURAT GERMEN: Wherever there is significant capital and property, there is power, and where there is power, exploitation—and hence violence—is not just on the fringes but at its very core. Recently, the city has become the epicenter of this violence. Cities are no longer spaces of freedom but of captivity!
DENİZ ÜLKE KAYNAK: Migration has brought with it the concept of profound displacement and rootlessness. People are no longer individuals, no longer free. They are not in that global order where rights are prioritized and their boundaries are expanded.
CAN ÖZ: Sometimes, the cracks life leaves in you can make you stronger, but more often than not, they make you weaker. Across stadiums, in sports, and everywhere else, we see this. In places where the city splits apart... Looted, shattered areas have turned into questionable construction sites, becoming hideous structures inaccessible to the public.
NİLAY ÖRNEK: We all have a collective memory, like a cloud. Verbal archives, documentaries, and their integration are essential. Otherwise, we find ourselves lost in an incomplete puzzle. We lack a sense of connective wholeness. I often say, 'We’ve become effortless inheritors of ancestors.' What do we know, and how accurately do we know it? If we don’t learn the truth about the past, someone else steps in and plants their version of that memory.
MİMARİ ELEŞTİRİ- ŞİDDETİN KIYISINDA
Dünyaya eleştirel gözle bakmadıkça hiçbir şeyin değişmeyeceğine ve yeni bir şeyin üretilemeyeceğine dair ortak inanç… İstanbul Modern Müze Oditoryumu’nda DAC İletişim tarafından organize edilen Mimari Eleştiri panel programı bu bakış açısından yola çıkarak yapıldı. “Şiddetin Kıyısında” başlığıyla gerçekleşen programda bu yıl 15 konuşmacı (Murat Germen, Deniz Ülke Kaynak, Erdem Ceylan, Alireza Taghaboni, Heval Zeliha Yüksel, Celal Abdi Güzer, Hürriyet Öğdül, Ahmet Tercan, Ece Ceylan Baba, Levent Çırpıcı, Emre Arolat, Bekir Ağırdır, Can Öz, Korhan Gümüş, Bülent Tanju ve Nilay Örnek) dört farklı oturumda yer aldı.
Deprem, göç ve savaş başlıkları ekseninde mimarlık eleştirisinin konuşulduğu üç oturumun ilki, “Yıkım-Mimarlık-Yaralı Mekanlar” oldu. Prof. Dr. Ece Ceylan Baba moderatörlüğünde yapılan bu oturumda Antakya depremlerinin ardından ortak çalışmalar yapan araştırmacı Bekir Ağırdır, yüksek mimar Emre Arolat ve mimar, fotoğraf sanatçısı ve arşivci Murat Germen konuştu.
KONUŞMALARDAN SEÇKİ
EMRE AROLAT: Sadece mimarlık alanında bile nasıl örgütlenemediğimizin altını çizerek başlayabilirim. Mimarlığın iyi niyeti bazen hakikaten çok kötüdür! Ortaya çıkan hikâyenin bütünlüklü ve kurgulanmış bir şiddet olduğunu, ama bu kurgunun maalesef gerçekten mimarlara ait bir kurgu olmadığını gördük. Bu politik kurgu düpedüz mimarlığı araçsallaştırıp enstrümantal hale getirerek bir noktaya kadar yürüdü.
MURAT GERMEN: Büyük sermaye ve mülkiyetin olduğu yerde güç, gücün olduğu yerde ise yalnızca kıyısında değil, kalbinde de bir sömürü ve dolayısıyla şiddet vardır. Son zamanlarda şiddetin merkezinin kent olduğunu görüyoruz. Kent artık bir özgürlük yeri değil, esaret yeri!
DENİZ ÜLKE KAYNAK: Göç aslında büyük bir yersiz yurtsuzlaşma fikrini de beraberinde getirdi. İnsanlar artık birey değil, özgür değil. Yani esas olarak haklarını ön plana çıkartan ve haklarının sınırlarını genişletmeye çalıştığı o küresel düzende değil.
CAN ÖZ: Bazen dünyanın sizi kırdığı yerden güçlü çıkarsınız, ama tüm bu stadyumlarda, sporda, hatta her yerde böyle, çoğunlukla zayıf çıkıyorsunuz. Şehrin tam ortadan kırıldığı
yerlerde… Yağmalanan kırılmış yerler, kamuya ne kadar ait olduğu tartışılacak inşaatlara dönüşüp kamu tarafından da kullanılamayan gudubetlere dönüşmüş durumda.
NİLAY ÖRNEK: Hepimizin kolektif hafızası var, bir bulut gibi. Sözel arşivler, belgeseller ve bunların birleşmesi gerekiyor. Yoksa, eksik bir yap-bozun içinde olmaktan farksızız. Bağlantısal bütünselliğe sahip olamıyoruz. ‘Zahmetsiz ecdad sahibi’ olduk diyorum. Neyi, ne kadar biliyoruz ve ne kadar doğru biliyoruz? Eğer bizler geçmişe dair doğruyu bilmezsek, birileri geliyor ve o hafızayı ekiyor.