August 2024 | Vol 13
TURKISH BELOW
DİLARA KARABAY
‘I have no sense of belonging, but this is my first home’
How did you first come to the Northern Aegean? How did you decide to settle here and open the Simurg Inn?
Although it was a longer way to the south of Turkey, we always used the Canakkale route. Because I loved going through there. I accidentally found this land in 2005 and fell in love at first sight! In 2007, the construction of the house was finished. After 2016, when I moved from the big house to the small house, I wanted to make the house habitable again. First I organized a dear friend's 50th birthday party here, and then I didn't go back to the city for eight months! Because the first night I came here, I was so happy... When I decided to stay here, I turned our house into Simurg Inn Hotel in a short time, both due to the conditions and as a person who could not stand idle!
What do you like most about the Northern Aegean?
In fact, the question should have been "What don't you like?" I love the nature, the atmosphere, the feeling, in short, everything about this place. The gods weren't here for nothing! Every time I come home, I feel a happiness that I can't explain. I don't have much of a sense of belonging. I have moved houses a lot so far. But I can say that this was my first and only home.
When you opened Simurg Inn, did you think it would get so much attention?
I created a place that made me happy. I never had any goals to make it a well-known or hip hotel. In fact, I continued to host guests in my house and set up a long table. I guess my happiness passed to people and spread through word of mouth. Believe me, I'm still surprised! The hotel is evolving organically. For example, we established agricultural areas. We started to grow most of what we ate at the table. We opened the beach without a planned schedule. While we were trying to tidy up the village, two more houses and a shop were added. So we left it to the flow and going on like this.
How would you describe the style of your home?
A house that totally reflects me! The objects, pictures I have collected for years, my comfortable armchair, my books... It all came together over the years. I can't just say, ’I love only this.' I have collected the works of artists that I will spend my life with and never get tired of looking: such as Yalçın Gökçebağ, Ömer Uluç, Kezcan Arca Batıbeki, Fahrettin Baykal, Murat Tosyalı, Burhan Uygur...
How does your typical day go here?
I sleep very little. I can never stand still. I go upstairs for breakfast and go for a walk with my dogs. Then I write, draw, cook and spend time with my friends. I actually work every minute. Even when I walk on the road, I mess around. Since I get bored easily, I change the decoration of the hotel and the house. Recently, I have been able to take time for myself because I have been able rein in my controlling side. By the way, my new profession is jewelry design. Now I am in the process of preparing a new collection.
There is also a concern about the popularity of the Northern Aegean. What do you think about that?
We all have that anxiety. However, it is not possible to resist progress. Therefore, progress should be intertwined with nature, without destroying it. We have to give up the love of concrete. I've lived here for eight years. Our water has decreased since I arrived, it is not raining like it used to. The temperature is rising day by day. We are thankful that we survived every summer without a fire.
Kuzey Ege’ye ilk gelişin nasıl oldu? Buraya yerleşip Simurg Inn’i açmaya nasıl karar verdin?
Türkiye’nin güneyine inerken daha uzak olmasına rağmen hep Çanakkale yolunu kullanıyorduk. Çünkü oradan geçmeyi seviyordum. 2005’te tesadüfen bu araziyi buldum ve ilk görüşte aşık oldum! 2007’de evin inşaatı bitti. 2016’dan sonra ise büyük evden küçük eve geçince evi tekrar yaşanabilir hale getirmek istedim. Önce çok sevdiğim bir arkadaşımın 50. yaş partisini burada yaptım, sonra da sekiz ay şehre geri dönmedim! Çünkü ilk geldiğim akşam o kadar mutluydum ki… Burada kalmaya karar verince hem şartlar gereği hem de boş duramayan biri olarak evimizi kısa zamanda Simurg Inn Oteli’ne dönüştürdüm!
Kuzey Ege’nin en çok nesini seviyorsun?
Aslında soru “Nesini sevmiyorsun?” olmalıydı. Buranın doğası, havası, hissi, kısacası her şeyine aşığım. Boşuna tanrılar burada olmamış! Yuvama her kavuştuğumda anlatamayacağım bir mutluluk sarıyor beni. Aidiyet duygum çok yoktur. Bugüne kadar çok ev değiştirdim. Ama burası benim ilk ve tek yuvam oldu diyebilirim.
Simurg Inn’i açtığın zaman bu kadar ilgi göreceğini tahmin etmiş miydin?
Beni mutlu eden bir yer yaptım. Tanınmış ya da hip bir otel olsun diye hedeflerim hiç olmadı. Aslında evimde misafir ağırlamaya ve uzun masa kurmaya devam ettim. Herhalde benim mutluluğum insanlara geçti ve kulaktan kulağa yayıldı. İnan bende hâlâ şaşırıyorum! Otel organik bir şekilde evriliyor. Mesela tarım alanları kurduk. Sofrada yediklerimizin çoğunu yetiştirmeye başladık. Planlı programlı olmadan plajı açtık. Köyü biraz toparlayalım derken, iki ev ve bir dükkân daha eklendi. Yani akışa bıraktık gidiyoruz.
Evinin stilini nasıl tanımlarsın?
Tamamen beni yansıtan bir ev! Yıllarca topladığım objeler, resimler, rahat ettiğim koltuğum, kitaplarım… Hepsi yıllar içinde toplandı. ‘Sadece şunu seviyorum’ diyemem. Hayatımı geçireceğim, seyretmekten bıkmayacağım sanatçıların eserlerini topladım bugüne kadar: Yalçın Gökçebağ, Ömer Uluç, Kezcan Arca Batıbeki, Fahrettin Baykal, Murat Tosyalı, Burhan Uygur gibi…
Burada bir günün nasıl geçiyor?
Az uyurum. Hiç yerimde durmam. Kahvaltı için yukarı çıkıp köpeklerimle yürüyüşe giderim. Sonra yazar, çizer, pişirir ve arkadaşlarıma vakit ayırırım. Aslında her dakika çalışıyorum. Yolda yürürken bile sağa sola bulaşırım. Sıkıntılı bir karakter olduğum için otelin ve evin dekorasyonunu değiştiririm. Son zamanlarda kontrol etme hastalığımı dizginleyebildiğim için kendime vakit ayırabilmeye başladım. Bu arada yeni mesleğim mücevher tasarımcılığı. Şimdi yeni bir koleksiyon hazırlığı içindeyim.
Kuzey Ege’nin popüler oluşuyla ilgili bir kaygı da var. Ne düşünüyorsun bu konuda?
O kaygı hepimizde var. Ancak gelişime karşı durmak mümkün değil. O yüzden de gelişim doğayla iç içe, onu yok etmeden olmalı. Beton sevdasından vazgeçmeliyiz. Sekiz yıldır burada yaşıyorum. Geldiğimden beri suyumuz azaldı, eskisi gibi yağmurlar yağmıyor. Sıcaklık günden güne artıyor. Her yazı yangınsız atlattığımız için şükrediyoruz.