top of page
11_Seddülbahir Kalesi_©Egemen Karakaya.jpg

January 2025 | DESIGN & INTERIORS

TR BELOW

the DELICATE BALANCE BETWEEN MEMORY and MODERNITY

words Onur Baştürk 

fortress photos Egemen Karakaya 

KOOP Architects has been awarded the "Heritage Project of the Year" at the 2024 Dezeen Awards for the restoration of the Sedd el Bahr Fortress in Canakkale, Turkiye. Built in 1656 by the mother of an Ottoman sultan, the fortress now features a redesigned entrance complex, artist workshops, and a reimagined village square, symbolizing a future where the war is a distant yet significant memory. We spoke with KOOP’s founder, Y. Burak Dolu, about this restoration project and his thoughts on preserving some of Istanbul’s iconic historic structures.

The jury remarked, “This project skillfully balances the memory of the past with contemporary design, celebrating both old and new through a light but impactful intervention.” How did you achieve this balance?

 

Although achieving this balance seems challenging, it happens naturally once you understand the site well. Designing in a place rich in memory, history, and natural accumulation requires a nuanced balance of belonging to the site without imitating it, while still being original. At Seddülbahir Fortress, we had plenty of time to understand the site. The project itself spans 26 years, with us joining in the last seven. When we entered the competition in 2016, we spent months studying the area, created our design, and won.

Upon winning, we thoroughly reviewed the research, archival work, excavations, and all data gathered over the previous 19 years, spending months on-site. The principles of our initial design remained valid—that’s why we were chosen. However, as we became more immersed in the site’s memory, it began guiding our design decisions. The site “tells” you how to design: “Don’t place this here; there are ruins. This spot is perfect for accessible pathways and blends best with the silhouette.” One of the main reasons for the project’s success was the collaboration of a disciplined team. Experts from Koç and Istanbul Technical Universities and many professionals made significant contributions over 26 years.

 

What are the biggest challenges you face in restoring historic structures?

 

Bureaucracy and fear! Any technical difficulties with the building can be overcome. In fact, these challenges often lead to creative and rational solutions with positive outcomes. But the energy and time wasted dealing with bureaucracy and timid individuals are completely lost. For listed historic structures, approvals are required from numerous institutions, often leading to excessive demands that consume unnecessary time and effort. Additionally, some institutions or clients can exhibit a narrow-minded approach. By this, I mean nearly century-old rigid, "reconstructionist" perspectives. I believe historic structures and their surroundings should be preserved as they are, with any new additions clearly identifiable as contemporary.

The balance you mentioned earlier is crucial here. Unfortunately, many projects fail to achieve this balance, leading institutions and clients to act conservatively. They fear backlash and prefer a more traditional "restoration" approach, concerned about being labeled as part of a "restoration scandal" in the age of social media.

 

A SUCCESSFUL RESTORATION AT MAIDEN’S TOWER 

 

What are your thoughts on the restoration of popular landmarks like Maiden’s Tower or Galata Tower?

 

I have to admit, despite passing Galata Tower daily, I’ve never entered it! Partly because of the lines, but also out of fear of being disappointed by what I’d see. However, I’ve examined the before-and-after photos of both Maiden’s Tower and Galata Tower. The work on Maiden’s Tower looks particularly impressive. For instance, the removal of the concrete cone added during a previous “restoration” was a significant improvement, despite the outcry on social media.

 

In Galata Tower’s case, the initial use of jackhammers rightly drew criticism. However, the final outcome appears promising. The kitschy spaces inside the tower have been replaced with simple, well-designed interiors. I hope the details from the 1970s adaptive reuse project have been preserved. It’s crucial to safeguard a building’s history across all periods, as a structure’s memory doesn’t belong to a single era. Sometimes, we associate these landmarks with how we’ve known them for the past 15–20 or 50 years and feel unsettled by changes. Yet, these buildings are far richer than our limited memory of them.

 

NOT JUST A RESTORATION ARCHITECT 

 

When founding KOOP, did you intend to focus on projects like historic restorations, museums, cultural centers, or urban spaces?

 

Yes, these were always the areas I wanted to work in. Even before founding KOOP, my work was geared toward building that foundation. Since my earliest internships, I sought opportunities with firms specializing in historic, cultural, and public spaces. Over time, I began taking on freelance projects, which eventually led to the founding of KOOP.

 

While we’ve also worked on hotels, residential interiors, and offices, I find joy in this variety. However, we steer clear of more standard projects or those we sense won’t bring satisfaction. Both the projects we’ve declined and those we’ve completed successfully have shaped the quality of our portfolio. That said, I must admit I’m uncomfortable with labels like “restoration architect” or “museum and cultural center architect.” We approach smaller projects, such as homes, restaurants, or commercial spaces, with the same passion and care.

 

Are there public spaces worldwide whose designs you admire?

 

The Neues Museum in Berlin is a masterpiece of how to add to and integrate with a historic structure. I’ve even been questioned by security while examining its details! Another example is the Victoria and Albert Museum, which has sharper, angular lines—something I wouldn’t dare attempt. The Oslo Opera House, with its use of the building’s rooftop and surrounding areas as public spaces, is also excellent. Israel’s Plads in Copenhagen is another standout.

 

In Mediterranean cultures, people often create better public spaces themselves—with a couple of stools, a tree, and flowers in an oil tin on a street corner! When such spaces are created by authorities, the human scale can sometimes be lost. Oversized, over-designed areas with large hard surfaces often fail to be enjoyable. 

HAFIZA ve YENİ ARASINDAKİ İNCE DENGE 

KOOP Architects, Çanakkale’deki Seddülbahir Kalesi’nin restorasyon projesiyle 2024 Dezeen Awards’ta “Heritage Project Of The Year” ödülünü aldı.1656 yılında bir Osmanlı sultanının annesi tarafından inşa edilen kale şu anda giriş kompleksi, sanatçı atölyesi ve yeniden tasarlanan köy meydanıyla savaşın artık uzak ama önemli bir anı olduğu bir geleceğe bakıyor. KOOP’un kurucusu Y. Burak Dolu ile hem bu restorasyon projesi hem de İstanbul’un popüler tarihi yapılarının restorasyonu üzerine konuştuk. 

 

Restorasyon projesiyle ilgili jüri şöyle diyor; “Bu proje, geçmişin anısını çağdaş tasarımla ustaca dengeleyerek hem eski hem de yeniyi kutlayıp hafif, ama etkili bir müdahale yaratıyor”. Bu dengeyi nasıl kurdunuz? 

 

Bu dengeyi kurmak zor görünse de, aslında alanı iyi anladığınızda kendiliğinden oluşan bir şey. Hafızası, tarihi ve doğal birikimi yoğun olan bir yerde tasarım yaparken hem oraya ait olabilmek hem taklit etmemek hem de özgün olabilmenin incelikli bir dengesi var. Seddülbahir Kalesi’nde alanı anlamak için çok zamanımız vardı. Son 7 yılına yetiştiğimiz proje toplamda 26 yıla yayılıyor. 2016’da bir yarışma ile projeye dahil olduğumuzda birkaç ay alanı anlamaya çalışarak bir tasarım yaptık ve kazandık. 

Yarışmayı kazanıp işe başladığımızda, bizden önceki 19 yılda yapılmış araştırmalar, arşiv çalışmaları, kazılar ve tüm verileri inceleyip alanda aylarca zaman geçirdik. 

 

İlk tasarımımızdaki prensipler elbette geçerli ve bu yüzden seçilmiştik. Ancak alan ve hafızasıyla hemhal oldukça, yer sizi tasarım konusunda yönlendiriyor. ‘Bu yapıyı oraya koyma kalıntılar var, bak burası hem engelsiz erişim için ideal hem de silüette en saklanabileceğin yer’ diyerek sana nasıl tasarlaman gerektiğini öğretiyor. Burada yaptıklarımızın başarılı bulunmasının başlıca nedenlerinden biri de disiplinli bir ekibin iyi bir ortaklıkla çalışması. Koç ve İstanbul Teknik Üniversitesi’nden çeşitli alanlarda hocalar ve birçok profesyonel ekip 26 yılda projeye büyük katkılar sağladı.

 

Tarihi bir yapının restorasyonunda sizi en çok zorlayan neler oluyor?

 

Bürokrasi ve korkaklık! Yapıyla ilgili her türlü teknik zorluk bir şekilde aşılır. Hatta bu zorluklar insanı farklı düşünmeye, akılcı çözümler bulmaya iterek iyi sonuçlara yol açar. Ama bürokrasi ve korkak insanlarla harcadığınız enerji ve zaman tamamen kayıp! Tarihi yapılar tescilli, yani koruma altındaysa, birçok kurumdan onay almanız gerekiyor. Bu onay aşamasında kurumlardan yapının ölçeği ve işlevine göre gereğinden fazla mesai harcatan talepler gelebiliyor. Ya da bazı kurum veya işverenler çok bağnaz davranabiliyor. Bağnazlıktan kastım, neredeyse yüz yıl önce terkedilmiş birlikçi, ‘rekonstrüksiyonist’ yaklaşımlar. Tarihi yapı ve çevrelerde var olanı olduğu gibi korumak, yeni eklerin çağdaş ürünler olduğunu belirgin kılmak gerektiğini düşünüyorum. Önceki soruda bahsettiğiniz denge burada çok önemli. Belki de birçok projede bu denge iyi kurulamadığından bazı kurum ve işverenler cesur davranamıyor. Daha klasik bir ‘restorasyon’ anlayışları oluyor. Olası tepkilerden korkuyorlar. Sosyal medya çağında kimse ‘restorasyon skandalı’ haberi ile anılmak istemiyor. 

 

KIZ KULESİ’NDE OLDUKÇA İYİ İŞ YAPILMIŞ 

 

Kızkulesi ya da Galata Kulesi gibi daha popüler simge yapıların restorasyonu hakkında düşünceleriniz nedir?

 

Utanarak söyleyeyim ki her gün Galata Kulesi’nin önünden geçiyorum ve daha içine girmedim! Biraz kapıdaki kuyruktan biraz da önyargılı bir şekilde göreceğim şeylerden korktuğum için. Ama Kız Kulesi’nin de Galata Kulesi’nin de öncesi-sonrası fotoğraflarına baktım. Kız Kulesi’nde oldukça iyi bir iş yapılmış gibi görünüyor. Mesela sosyal medyada, ‘Kız Kulesi’ni çalmışlar’ gibi yaygaralar koparılmasına neden olan, bir dönem betonarme olarak ‘restore’ edilmiş külahın sökülmesi çok doğru bir uygulama. Galata Kulesi’ne de başta hiltilerle girdiler ve haklı tepkiler doğdu. Ama sonunda yapılan iş iyi görünüyor. Kule içindeki kitsch mekanlardan kurtulmuşuz ve sade mekanlar tasarlanmış. 1970’lerde yapılan yeniden kullanım projesindeki o döneme özgü detaylar da korunmuştur diye umuyorum. Yapıları tüm dönemleriyle koruyabilmek çok önemli ve bu dönemleri tamamen koruyabilmek bazen zor olabiliyor. Bir mekanın hafızası tek bir döneme ait değil. Bazen hafızamızda yapıları belirli bir şekilde tanımlıyoruz ve bundaki değişiklikler bizi mutsuz ediyor. Oysa ki o yapı hafızamızdaki halinden çok daha fazlasına sahip. Biz yapılanları kendi hafızamızdaki 15-20, bilemedin 50 yıllık haliyle yargılıyoruz.

 

SADECE RESTORASYON MİMARI DEĞİLİM 

 

KOOP’u kurarken tarihi yapı restorasyonu, müze + sergi tasarımı, kültür merkezleri, sosyal merkezler ya da kent meydanları gibi projelere daha çok ağırlık vermeyi planlamış mıydınız?

 

Evet, bunlar hep çalışmak istediğim alanlardı. KOOP’tan önceki yaptıklarım da bunun altyapısını kurmak üzerineydi. İlk stajlarımdan itibaren hep tarihi mekanlar, kültürel ve kamusal alanlar üzerine çalışan yerlere başvurdum. Bir süre sonra freelance işler almaya başladım ve sonra KOOP’u kurdum. Otel, konut iç mekanı, ofis gibi işler de yaptık ve yapıyoruz. Bu çeşitlilikten çok zevk alıyorum. Ama daha standart yapılardan ya da zevk almayacağımızı anladığım işlerden uzak duruyorum. Yani hem reddettiğimiz işler hem de iyi sonuçlanan işler şu andaki portfolyomuzun niteliğini oluşturdu. Ancak ‘restorasyon mimarı’ ya da ‘müze-kültür merkezi mimarı’ etiketlerinden rahatsız olduğumu söylemeliyim. Ufak bir konut, bir restoran ya da ticari bir yapıda da benzer yaklaşım ve heyecanla çalışabiliyoruz. 

 

Dünyada tasarımına hayran olduğunuz kamusal alanlar var mı? 

 

Berlin Neues Museum, tarihi bir yapının hem içine hem de etrafına nasıl ekleneceğiyle ilgili bir başyapıt! Detaylarını incelerken güvenlik tarafından sorgulanmışlığım var! Bir başka örnek Victoria and Albert Museum. Daha keskin, açılı hatları var, ki ben böyle bir şeye cesaret edemezdim. Oslo Opera Binası’nın da yapı üstünü ve çevresini kamusal açık mekanlar olarak kurgulaması çok iyi. Kopenhag’daki Israels Plads Meydanı da öyle. 

 

Akdeniz kültüründe ise sahil ya da herhangi bir sokak köşesinde iki tabure, bir ağaç, yağ tenekesine iki çiçek yerleştirip kendi kendine daha iyi kamusal alan yapıyor insanlar! Kamu eliyle yapıldığında bazen bu insani ölçek kaçabiliyor. Aşırı tasarlanmış, büyük sert zeminlerden oluşan mekanlar ortaya çıkabiliyor. İyi örnekler de yok değil. İstanbul, Eminönü sahil düzenlemesi, Bursa Hanlar Bölgesi gibi. 

bottom of page