top of page

Nisan 2020 | Art | Türkiye

LARA KAMHİ ‘Aşırı kalabalık bizi özümüzden uzaklaştırdı’

Yazı | Onur Baştürk

Lara Kamhi 10 yıldır sinematik sanatlar alanında üretim yapan bir çağdaş sanatçı ve yönetmen. “Transparency of Being” adlı belgesel filmini karantina günlerinde online olarak Youtube ve Vimeo’da herkesin erişimine açmıştı.  Gündelik hayat, teknolojik iletişim ve ulaşım platformlarının istilası ile tinsellik üzerine karşılaştırmalı gözlemlerden oluşan belgeseli izledikten sonra Lara Kamhi’yi aradım ve merak ettiklerimi sordum. 

 

Yaptığın işi erişime açarak belgeselin adı gibi transparan davranmış oldun. Tıpkı müzelerin, galerilerin işlerini dijitalde erişime açması gibi, sanat sence tamamen dijitale mi evriliyor? Yakın zamanda aracı kurumlar ortadan kalkacak mı? Ne dersin? 

 

Uzun zamandır akımlardan söz etmiyoruz, dikkatinizi çekerim. Süreçler de paylaşım sistemleri de bireyselleşti. Özellikle son 15-20 yıldır küresel krizlerle ve dijital mecraların yaygınlaşmasıyla birlikte bireyler bir topluluğa dahil olmadan veya galerilere ihtiyaç duymadan seslerini duyurur oldu. Kısıtlamalara ve hatta galeri sisteminin tekdüzeliğine inat sokak akımları zirve yaptı! 

 

Çünkü engel olundukça sanat güçlenecektir. Bu sanatın doğasında var. 

Ve o engele rağmen sanatını icra etmenin yollarını bulan yine bireyler olacak. Kurumlar değil. Sanatın dijitale evrildiği bir gerçek, ancak bu dijital mecralar da el becerisi, teknik bilgi ve disiplinli bir çalışma gerektiriyor. Öyle sanıldığı gibi kolay değil, daha bile zorlaşabiliyor süreç. 

 

MİLYONLARCA GERÇEK VAR 

 

Belgeselin kalabalıkları, ulaşım ve iletişimin aşırı hallerini gösterirken bir yandan da yalnız kalan/kalabilen bireye de odaklanıyor. Ortasını mı bulmalıyız yoksa sil baştan yeni bir anlayış mı gelmeli? 

 

Şöyle olmalı, böyle olmalı diyemem. Gözlemim, bu aşırı kalabalığın bizi özümüzden uzaklaştırdığı yönünde. Ancak bir yandan da bu özünü kaybetme durumu bizi onu aramaya iten. Bu bir paradoks! Mesela gerçekliğimizi yitirdik ve bu yüzden sürekli onu yaratmaya çalışıyoruz. Benzer bir kısırdöngü bu. Tüm dijital paylaşımlar birer gerçeklik oluşturmaya başladıkça, fiziksel olan gerçeklik de niteliğini kaybetti. Bu durum da bizi yine paradoksal bir biçimde onun sayısız temsiliyetini yaratmaya sürükledi. 

 

Sinematik teknolojiler ne yönde gelişiyor dikkat edin: Gerçekliğin daha kusursuz halini nasıl yaratabilirim? Tüm mesele bu. Sosyal medyaya bir de bu gözle bakın: Milyonlarca gerçek var! Bazı temel kavramlar kaybolmaya başlayınca kaçınılmaz şekilde baştan tanımlanmaları gerekiyor. Böyle bir ara dönemdeyiz. Sonucuna kolektif bir biçimde hep birlikte karar vereceğiz!

 

HAYAT TARZIMIN ADI BİREYSEL İZOLASYON!

‘Transparency of Being’i neden Japonya’da çektin?

 

Bir yakınımın Japonya’da film çekimi vardı. Ön araştırma sürecinde yanına yardıma gitmiştim. Bu yolculuktan film çekerek döndüm. Japonya ve Güney Kore gibi ülkeler uzun süredir radarımdaydı. Hem tinselliğin en geleneksel halinin korunduğu hem de son derece teknolojik sistemler… 

 

Bu iki zıt gözüken elementin birbiriyle barınma ve birbirini besleme biçimlerini araştırıyordum. Sonrasında aynı konuya değinen bir ikinci versiyonu katıldığım bir sergi için gittiğim Tunus’ta çektim. Japonya ve Tunus taban tabana zıt kültürler. Bu kavramları bir de ters köşeden irdelemek ilginç oldu. Ancak o projenin montajı henüz tamamlanmadı. Biraz daha vakti var! 

 

Senin için bireysel izolasyon zor mu kolay mı?

 

Meğer benim hayat tarzımın bir adı varmış: Bireysel izolasyon:) Aslında bunu hâlâ çekinerek söylüyorum, çünkü senelerdir evden çalışmak, vaktinin büyük kısmını dışarı çıkmadan evde geçirmek bir nevi kolaycılık veya tembellik olarak kodlandı toplum tarafından. Ancak sanırım artık bunun bir geçerliliği yok. Herkes gördü bunun çok da kolay bir iş olmadığını! 

 

‘Transparency of Being’ hangi festivallerde gösterildi? 

 

Belgesel ilk senesinde İstanbul Sonar Festivali’nde, Redbull Art Around projesi kapsamında ve Bilsart Galeri’de gösterildi. İkinci senesinde yolculuğuna İstanbul Experimental Film Festivali, yine İstanbul’da Adam Sanat Evi, Bolonya’da Weekend on the Moon etkinliği ve Atrabilious Amsterdam Experimental Film Festivali’nde devam etti.

 

Şu sıra ne üzerinde çalışıyorsun? 

 

Son iki aydır bir müzik videosu üzerine çalışıyordum. Tam bitirecektim ve yayınlayacaktık ki, iki gün içerisinde dünya değişti. Aslında ilginçtir: Videoyu evde tek başıma minik setler, ışıklar kurup çekimler yaparak, çok bireysel bir süreçte üretmiştim. Bugüne kadar bu tip çok proje yapmış olmama rağmen bu video kendi özelinde bana pek çok şeyin bireysel bir şekilde yaratılabileceğini tekrar gösterdi. Kendimi bu hususta şanslı hissediyorum. Çalışma sistemim tüm projelerimi evden yürütmeme olanak sağlıyor! 

 

MÜZİĞİ BIRAKMIŞ GİBİ HİSSETMEDİM 

 

Yıllar önceki ilk karşılaşmamızda müzikle ilgili bir şey yapmak istiyordun. Zaman içinde yol seni çağdaş sanatçı olmaya doğru çıkardı. Seçimi sen mi yaptın yoksa hayat mı bu noktaya getirdi? 

 

Hayat da seçimler sonucunda bir noktaya gelmiyor mu zaten? Evet, bu benim seçimimdi. Hayat da destek oldu. Çok ilginç, kendimi hiçbir zaman müziği bırakmış gibi hissetmedim. Ya da ben çağdaş sanatçı oldum, ben yönetmen oldum da diyemedim aslında. Tüm süreçler birbirini besledi, yarattı.

 

Son olarak: Kendini kalabalıklarda mı güvende hissedersin yoksa tek başınayken mi? 

 

Gerçek güven duygusunu içinizde hissedersiniz. Onunla olan meselenizi çözerseniz, kalabalıkta da tek başına da güvende hissedebilirsiniz kendinizi. Ben artık her ikisinde de güvende hissediyorum çoğunlukla. Ama bir tercih yapmam gerekirse tek başına daha huzurlu olduğum bir gerçek! 

ART | Kategorinin diğer yazıları

yuzulogoweb2.png
bottom of page