June 2024 | Vol 12
A SEVEN-DAY DOLCE VITA by SAILING BOAT
words & photos Kristina Avdeeva
IG:@seasouldiary
SALERNO
Costiera Amalfitana boyunca uzanan ‘dolce vita'mız, Dimora Copeta’nın pencerelerinden görünen büyüleyici Salerno manzarasıyla başladı. Yüksek tavanları orijinal fresklerle dekore edilmiş, Starhost’un yönettiği apartmanlardan biri olan Dimora Copeta’da rahat odalar, teraslı bir mutfak, antikalar ve Fornace de Martino tarafından restore edilmiş pişmiş toprak zemin yer alıyor. Dimora Copeta’nın en büyük avantajı Old Town’daki konumu. Ortaçağ'ın ilk ve en önemli tıp kurumu Scuola Medica Salernitana'ya ev sahipliği yapmış antik görkemli binaya ve Salerno Katedrali'ne kısa bir yürüyüş mesafesinde. Bu nedenle öğle yemeği için Hostaria il Brigante’ye, tatlı ve muhteşem pizzaları için Landi Pasticceria’ya, inanılmaz terasında akşam yemeği için Pizzeria Criscemunno’ya gitmemek olmazdı. Ve sonunda yedi günlük yelken gezimiz için buradan Marina di Areci'ye doğru yola çıktık.
AMALFI + ATRANI + RAVELLO
Atrani ve Amalfi, Salerno'ya 10 mil uzaklıkta. Yelkeni Collegiate Santa Maria Maddalena ve Spaggia di Atrani'nin karşısında demirleyebilirsiniz. Bir başka seçenek de burnun ötesine geçip turistler arasında popüler olan Amalfi'nin karmaşasına dalmak. Burada büyük bir marina yok, sadece küçük iskeleler var. Buradan Atrani'ye bir saatten daha kısa bir yürüyüşle ulaşılıyor. Her iki küçük kasabayı da keşfettikten sonra güne devam etmek için iki senaryo var. Kolay olanı geri dönüp limonlu dondurma yemek ve sokakların pitoresk labirentinde kaybolmak. Daha ilginç ve zor olanı ise -eğer yürüyüş sizi korkutmuyorsa- kendinize meydan okuyup Dragon Nehri vadisinden Ravello'ya tırmanmak! Bu başarının ödülü ise yukardan görünen manzara.
“Müziğin şehri” olarak tanımlanan Ravello’da Villa Ruffolo dahil olmak üzere birçok güzel villa var. Bir de tabii ünlü Brezilyalı mimar Oscar Niemeyer’in, parıldayan deniz ve gökyüzünü arka fonuna alıp yemyeşil kayalık tepelere bakan bir göz şeklinde inşa ettiği Oscar Niemeyer Auditorium’u. Ünlü mimar binayı, yakın arkadaşı olan Ravello müzik festivalinin başkanı Domenico De Masi için tasarlamış. Oditoryum, Niemeyer'in 30'lu yıllarda çalıştığı Le Corbusier'nin bazı eskizlerini hatırlatan duygusal ve güçlü bir şiirsel enerjiye sahip.
Amalfi'ye gittiğinizde mutlaka deneyimlemeniz gereken şeylerden biri de Duomo di Amalfi kulesindeki çan seslerini gün batımı fonunda izlemek. Ve eğer Taverna Buonvicino’ya önceden rezervasyon yaptırırsanız, restoran sahibinden özel bir piyano solosu dinleme şansınız var.
ISCHIA
Şehrin gürültüsüyle dolup taştıktan sonra rotamızı Ischia adası yakınlarındaki görkemli Aragon Kalesi’ne çeviriyoruz. Bu rotadaki en uzun geçitlerden biri. Buradan sonra Napoli Körfezi'nin kapsamı hakkında hemen bir fikir edinebilirsiniz.
Ischia'da kaplıcalar, verimli topraklar ve lüks plajlar bulunuyor. Altın Çağ Hollywood'u bir zamanlar buranın çekim gücüne kapılmış. Daha köhne köşelerinde ise “Yetenekli Bay Ripley”in çekilmiş. Günümüzde ise Napolililer buraya hafta sonu plajda eğlenmek, turistler ise kaplıcalarda gençlik ve sağlık arayışı için geliyor.
Biz yelkenlide yeterince suyla tedavi olduğumuz için adanın kuzeybatısında yer alan ve besteci Sir William Walton ile eşi tarafından yapılan Giardini la Mortella Botanik Bahçesi’ne gittik. Bu şaheser bahçe 30 yılı aşkın süre boyunca patikalar, sarmaşıklar, ortancalar ve diğer muhteşem nadir bitkilerden sevgiyle yaratılmış. Bahçenin arasında İtalyan yönetmen Luchino Visconti'nin terk edilmiş villası da gizli.
CASTELLO ARAGONESE
Calo Degli Aragonesi isimli konforlu marinada derin bir uykunun ardından taze kruvasanlar eşliğinde kahve içtik ve Castello Aragonese'ye doğru yola çıktık. Kale, Romalılar gelmeden önce de varmış. Burada yaşanan olayların çalkantılı tarihçesini öğrenmek için Wikipedia'yı tıklamak yeterli. Ama biz modern tarihle ilgileniyoruz!
Surlara bakan lagünde demirlemek için Regno di Neptuno'dan bir bilet satın almalısınız. Öğle yemeğinden önce ya da gün batımında kalenin labirentlerinde dolaşmak daha iyi. Kaledeki birçok teras adanın, komşu Procida'nın ve Miseno Burnu'nun nefes kesici manzaralarını sunuyor. Çoğu insan için esas amaç, kalenin en tepesinde bulunan bar. Evet, burada denize bakarak vakit geçirmek güzel.
PROCIDA
Ischia'nın en yakın komşusu Procida, Phlegrean Adaları'nın amiral gemisi ve gerçek bir sinematik set tasarımına benziyor. Biz yelkenle en eski sahil köyü olan Porto della Corricella'da durduk. Buradaki küçük evler pastel renklerden oluşan bir palette, birbirlerine yaslanarak sıralanıyor. Üzerlerinde genellikle Arap kökenli balkon ve kemerler bulunuyor. Burası en çok Massimo Troisi ve Maria Grazia Cucinotta'nın oynadığı "Il Postino" filmine ev sahipliği yapmasıyla tanınıyor. Yakındaki Ischia ve Capri'nin aksine Procida lüks oteller, gurme restoranlar ve seçkin kulüplerle dolu bir ada değil. Hatta bundan çok uzak.
Burada zaman durmuş gibi. Ses yok, araba farları yok, gereksiz hiçbir şey yok. Balıkçılar, kalplerinin çağrısına ve doğanın kanunlarına uyarak gece balık avlamak için yanımızdan geçiyor. Martılar o meşhur zamansız şarkılarını söylüyor.
SORRENTO
Procida Adası’nın berrak sularında yüzdükten sonra baş döndürücü Sorrento'ya doğru hareket ediyoruz. Geceyi şehrin karşısında bulunan ve adeta bir pastayı andıran demirleme yerinde değil, Marina Grande'de geçirmeye karar verdik. Başlangıçta burada bir balıkçı limanı vardı, şimdi ise etkileyici büyüklükte süper yatlar ve yelkenli tekneler geceyi iskelede geçiriyor. Bugüne kadar değişmemiş eski pastel renkli evler ve uykulu sabah havası ise buraya nostaljik bir cazibe katıyor. Sorrento’nun, Sophia Loren ve Vittorio de Sica'nın 1955’te burada çektiği “Scandal in Sorrento (Pane, amore e…)” filmindeki zamandan çok da farklı olmadığına inanmak istiyorum.
Sorrento bir tepenin üzerinde. Bu nedenle tırmanışa biraz zaman ayırmak gerekiyor: Vezüv Yanardağı ile Napoli Körfezi'nin manzarasına hayran kalmak için… Buradaki esas planımız ise gastronomik hayatı keşfetmek ve ertesi gün Pompeii'ye gitmek…
İlk durak Michelin yıldızlı Il Buco. Burası; eski bir manastırın mahzenlerinde, tonozlu bir tavanın altında, lokal ürünlerden yapılan kaliteli yemekler ve Campania bölgesi şarapları vaat ediyor. İkinci durak, şehrin gürültüsünden kaçarken yanlış yöne döndüğümüz için tesadüfen keşfettiğimiz, eski gramofonlar ve bol miktarda fotoğrafla dikkatimizi çeken Ristorante Museo Caruso.
POSITANO
Amalfi Sahili'nin en işlek koyundayız. Her taraftan tekne geçiyor. Kıyıdaki en telaşlı yerlerden biri, ama bir yandan çok büyüleyici. Şehrin görüntüsü estetik hazzın seviyesini yükseltiyor. Bir deniz taksi sayesinde kıyıya ulaşıyoruz ve motorumuzu suya indirmek için çaba harcamamıza gerek kalmıyor.
Positano geçmişte bir balıkçı köyüydü, şimdi cazibenin merkez üssü. Evler yoğun şekilde üst üste yerleştirilmiş. Pastel renkler -çuha çiçeği, pembe, pişmiş toprak, şeftali ve beyaz- şehre teatral bir cazibe katıyor. Şehrin ana kartviziti ise Piazza Flavio Gioia'nın tam merkezinde yer alan, majolika kaplı güzel kubbesiyle öne çıkan Santa Maria Assunta Kilisesi. Tahtın yakınında 12. yüzyıldan kalma, Siyah Madonna ve çocuk'u tasvir eden bir Bizans sunağı görebilirsiniz.
Şafak vakti, sokaklar turistlerle dolmadan önce şehrin tadını çıkarmaya karar veriyoruz. Don Giovanni restoranının terasında bir kadeh beyaz Per Eva Costa d'Amalfi ile asıl gösteriyi, yani pembe gün batımını beklemek için yerimizi aldık. Bu büyülü yerde bir gece geçirmek istiyorsanız, Le Sirenuse Hotel'i tercih edin. Zarif, İtalya'nın ruhuyla dolu bu otel Sersale Ailesi’ne ait. Onlar da misafir kalabalığı arasında kaybolmayı ve bu harika yerin samimi bahçelerinde, Santa Maria Assunta Kilisesi'nin kubbesine bakan akşam yemekleri yemeyi seviyor.
Özetle Amalfi sahili, sabah baştan çıkarıcı manzaralarla başlar, akşam gürültülü havai fişek gösterileriyle sona erer. Sadece İtalya'da bu kadar yüksek yoğunlukta güzellik, antik eser, inanılmaz lezzetli yemekler ve lokal şarap bulabilirsiniz.