December 2023 | Vol 11
TURKISH BELOW
MODERN VAGABONDS
of the NEW WORLD
words Onur Baştürk
Yaz, Ali and Osman... Friends since childhood. But really, since their early childhood! They met in kindergarten. Later on they were inseparable until their university years. Three friends have a dream that grows more and more mature as they grow up, a dream they never give up on. And that is to live the rest of their lives together, sharing it...
First, they have the idea of opening a bar, because their chosen works prepare the ground for it. Osman is a sommelier, Ali is a bartender, Yaz is a model and a DJ. Then the paths of these three close friends cross in Rome. Yaz is the first one to move to this city. Then Ali and Osman arrive from Istanbul. And together they found Sincasa Roma.
So what is Sincasa? A circle with a lot of food, drink and music... Under the name of Sincasa, Yaz, Ali and Osman started to organise events successively in Rome and became increasingly well-known. So much so that 300 people suddenly flocked to their event in the garden of a church!
Eventually, the Sincasa trio, namely Yaz Yüceil, Ali Ersoy and Osman Pekin, decided to expand their ambitions by adding Yaz's wife Alice (Fowler), Ali Uras and İlayda Keçeli. Aim is to go to other cities! In addition, new productions under the name of Sincasa, especially film and photography...
FEAR DOES NOT HELP
Osman says, "We set off for Rome without thinking about what we were going to do. But fear and anxiety won't help. The main thing is to flow... We really flowed and it worked".
"What does 'Sincasa' mean?" I ask. Yaz and Osman say, "It is actually a combination of the Latin word Sin and the Italian word Casa. It means homeless! Because this name describes us. For the first seven months in Rome, we stayed in Airbnb houses, continuously. We couldn't find a flat. We were almost always out on the streets anyway, coming home in the early hours of the morning. But then, home is wherever you go. We are each other's "home".
WE CAME INTO LIFE TOGETHER, WE WANT TO END IT TOGETHER
As they narrate, I find it wonderful that the three friends had the enthusiasm to live an entire lifetime together and actually achieved it.
In fact, I keep pinching myself, "Are they real?" Because it's not easy.
Living life as it comes, maintaining a friendship all these years and realising the plan they dreamt of and still holding on to each other tightly...
They're like characters in a Ferzan Ozpetek movie:
Cheerful, relaxed, "We'll manage, don't worry" and "go with the flow"...
And how do they perceive the formation of Sincasa? Osman says, "This is the story of three friends bound together by an eternal love. An adventure in which they complement each other, where the paths are uncertain, but they know the direction in common". "It's a union formed by the pleasure of living life to the fullest," says Yaz: "A lifestyle full of dancing, making love and always with style".
The most striking is the statement made by Ali: "We came into life together and we want to end it together. In the meantime, we want to enjoy life. Salute!”
At that moment, I am asking them to summarise their view of life, and the three friends say the following:
"We are the vagabonds of this world! It doesn't matter where we stay; what matters is who you share life with, what you eat and drink, what you listen to and how much you dance..."
What can I say; may the path of these three inspiring new world vagabonds be clear, which it will be!
Yaz, Ali ve Osman… Çocukluktan arkadaşlar. Ama gerçekten çocukluktan! Ana okulunda tanışıyorlar. Sonrasında üniversite yıllarına dek hiç ayrılmıyorlar. Üç arkadaşın büyüdükçe daha da olgunlaşan, hiç peşini bırakmadıkları bir hayalleri var. O da, hayatın geri kalanını da beraber paylaşarak yaşamak…
Önce bar açma fikri doğuyor, çünkü seçtikleri işler buna zemin hazırlıyor. Osman sommelier, Ali bartender, Yaz ise hem model hem dj. Derken üç sıkı arkadaşın yolu Roma’da kesişiyor. Yaz, bu şehre taşınan ilk kişi oluyor. Daha sonra İstanbul’dan Ali ve Osman geliyor. Ve hep beraber Sincasa Roma’yı kuruyorlar.
Sincasa ne mi? İçinde bolca yeme-içme ve müzik olan bir topluluk…
Sincasa ismiyle Roma’da peş peşe etkinlik düzenlemeye başlayan Yaz, Ali ve Osman giderek daha fazla tanınmaya başlıyor. Öyle ki, bir kilisenin bahçesindeki yaptıkları etkinliğe bir anda 300 kişi akın ediyor!
Sonunda Sincasa üçlüsü; yani Yaz Yüceil, Ali Ersoy ve Osman Pekin, aralarına Yaz’ın eşi Alice’i (Fowler), Ali Uras’ı ve İlayda Keçeli’yi de katarak hedeflerini büyütme yoluna gidiyor. Hedef, başka şehirler! Ayrıca film, fotoğraf başta olmak üzere Sincasa adı altında yeni üretimler…
KORKU BİR İŞE YARAMIYOR
Osman diyor ki, “Roma’ya giderken ne yapacağımız konusunda hiçbir şey düşünmeden yola çıktık. Ama korku ve endişe bir işe yaramıyor. Önemli olan akmak… Gerçekten de aktık ve oldu”.
“Sincasa”nın anlamı nedir?” diye soruyorum. Yaz ve Osman, “Latince Sin ile İtalyanca Casa kelimelerinin birleşimi aslında. Evsiz demek!
Çünkü bu isim bizi anlatıyor. Roma’daki ilk yedi ay boyunca sürekli Airbnb evlerinde kaldık. Bir türlü ev bulamıyorduk. Zaten neredeyse hep sokaklardaydık, sabaha karşı eve geliyorduk. Ama zaten ev, nereye gidersen orasıdır. Bir yandan biz birbirimizin eviyiz”.
HAYATA BİRLİKTE GELDİK, BİRLİKTE BİTİRMEK İSTİYORUZ
Onlar anlattıkça, üç arkadaşın tüm bir hayatı beraber yaşama hevesini ve bunu gerçekleştirmiş olmalarını şahane buluyorum. Hatta sürekli kendimi dürtüyorum, “Gerçekler mi?” diye! Çünkü kolay değil: Hayatı geldiği gibi yaşama, bunca yıl bir arkadaşlığı sürdürme ve hayalini kurdukları planı gerçekleştirip birbirine hâlâ sıkı sıkıya tutunmaya devam etme… Ferzan Özpetek filmindeki karakterler gibiler:
Neşeli, rahat, “Hallederiz ya, dert etme”ci ve “akışına bırak”cı…
Peki Sincasa oluşumunu onlar nasıl görüyor? Osman diyor ki, “Sonsuz bir sevgiyle birbirine bağlı üç dostun hikâyesi bu. Birbirlerini tamamlayarak ilerleyen, yolların belirsiz olduğu, ama yönünü ortak bir şekilde bildikleri bir serüven”. Yaz, “Hayatı doya doya yaşamanın zevki ile oluşan bir birliktelik” diyor: “Dansederek, sevişerek ve her zaman stil ile dolu bir yaşam tarzı”.
En çarpıcısı ise Ali’nin cümlesi: “Biz hayata birlikte geldik, birlikte de bitirmek istiyoruz. Bu süreçte de hayatın keyfini çıkarmak istiyoruz. Salute!”
O noktada, “Hayata bakış açınızı özetlesenize” diyorum, şöyle diyor üç arkadaş: “Biz bu dünyanın serserileriyiz! Nerede kaldığımız önemli değil; önemli olan hayatı beraber paylaştıklarınız, ne yiyip ne içtiğiniz, ne dinlediğiniz ve ne kadar dansettiğiniz…”
Ne diyeyim; ilham verici bu üç yeni dünya serserisinin yolu açık olsun, ki öyle de olur zaten!
SINCASA’NIN DİĞER ÜYELERİ
- Ali Uras: Yarı Alman yarı Türk. Grubun aşçısı, şefi.
- Alice “Kraliçe” Fowler: Yarı İtalyan yarı İskoç. Organizasyon yeteneğiyle grubu bir arada tutuyor. Prodüktörlük, modellik yapıyor ve aynı zamanda performans sanatçısı.
- Sena İlayda Keçeli: Ekibin en yenisi. Alternatif bakış açısıyla Sincasa eventlerine yemekleriyle katılıyor.
- Finn O’ Hanlon: Avustralya doğumlu fotoğrafçı ve sanatçı. Paris, Berlin, Beyrut, New York gibi şehirlerde çalışıp yaşamış. Fotoğraflarıyla Sincasa’nın imajını ve estetiğini belirliyor.